Twitter fenomeni @fuatavni’nin “deşifre
ediyorum” dediği paralel operasyonu, 14 Aralık Pazar günü gerçekleşti. Dün kol kola yürüyen, birçok operasyonu
birlikte yürüten AKP ve cemaat bu gün iki düşman olmuş durumda. 17 Aralık
yolsuzluk operasyonuyla başlayan bu düşmanlaşma süreci, bu gün itibariyle yeni
bir boyut kazandı. Cemaatin gazetesi Zaman’ın genel yayın yönetmeni ve
televizyonu Samanyolu’nun yöneticisi de gözaltına alındı.
Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni
Ekrem DUMANLI, gözaltına alınmadan önce yaptığı basın toplantısında,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a seslenerek, şöyle diyordu; “ 10 yıl
boyunca sizlerle dünyanın dört bir tarafına gittim, yan yana olduk, röportajlar
yaptık. Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğini öyle mi ele geçirmeye çalıştım?"
Açıklama tanıdık gelmiştir. Cemaatle
AKP’nin arası ilk olarak dershanelerin kapatılması meselesiyle açılmıştı, işte
o günlerde dönemin Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN çok konuşulacak bir açıklama
yaparak, cemaati kastederek şöyle demişti; “ne istediniz de vermedik”. Ama bu
açıklamanın devamını getirmedi, cemaat ne istemişti de Recep Tayyip ERDOĞAN her
istediklerini yapmıştı. Bunları öğrenemedik tabi.
Ekrem DUMANLI ve Recep Tayyip ERDOĞAN’ın
bu açıklamalarını yan yana koyunca, suç ortaklığı aleni şekilde ortaya çıkıyor.
Cemaat ve AKP on iki yıl boyunca kol kola yürüdü ve her şeyi birlikte yaptılar.
Cemaatin AKP hakkında söyledikleri, AKP’nin de cemaat hakkında söylediği her
şey doğru. AKP, on iki yıl boyunca, cemaatin devletin içinde özelliklede yargı
ve emniyet içinde örgütlenmesine müsaade etti. Yargı ve emniyette örgütlenen
cemaat eliyle Ergenekon, Balyoz ve KCK operasyonları ve davaları yürütüldü. Bu
günlerde Hrant Dink cinayetini bütünüyle cemaate yıkmaya çalışan AKP iktidarı,
o günlerde cinayette ihmali ve sorumluluğu olan içinde cemaatçilerinde olduğu
tüm kamu görevlilerine kol kanat germişti. Cemaat de tüm bu yıllar boyunca AKP’nin
iktidarlaşması uğruna, elindeki basın gücünü de kullanarak, algı operasyonlarını
yürütmüştü. AKP’ye dönük her türlü muhalefeti, darbecilikle yaftalamayı marifet
haline getirmişti. TEKEL Direnişinden Gezi Direnişine kadar her hareket,
marjinallikle, kökü dışarıda olmakla yaftalanıyordu.
Gün geldi devran döndü, ortaklık
bozuldu. AKP artık tek güç olmak için düğmeye basınca, cemaatte kolay lokma
olmadığını, yıllardır bir örümcek ağı gibi sardığı devlet kurumlarını ve gücünü
kolay kaybetmeyeceğini ispatlarcasına, dişini gösterdi. Süreç dershane kriziyle
başlayıp 17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonuna kadar uzandı. Şimdilik AKP
kazandığı seçimlerinde gücüyle hamle üstünlüğünü ele geçirmiş durumda. Poliste ve yargıda yaptığı hamlelerle cemaati
sıkıştırmaya devam ediyor, cemaatte kolay teslim olma niyetinde değil.
Savaş tüm hızıyla devam ediyor, bu
savaştan her iki tarafın iddia ettiği gibi, bir demokratikleşme çıkmayacak.
Çünkü iki tarafta bir demokrasi savaşı vermiyor, saray kavgası yürütüyor. Recep
Tayyip ERDOĞAN KaçAK sarayında tüm yetkileri elinde toplayacağı bir
diktatörlüğe dönüştürmeye uğraşırken, cemaat de devletin içinde örgütlediği
gücünü kaybetmemenin gayretinde. Bu saray kavgasının kazananı halk olmayacak.
Tepede filler tepişmeye devam ediyor
ama biz altta ezilen çimenler olmayacağız. Tam tersine fillere direnen
karıncalar olacağız. Yaşar Kemal’in “Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal
Karınca” romanında olduğu gibi. “Filler Sultanı gücüne güvenerek, karıncalara
savaş açar. Haklı ya da haksız olmak, onun için önemli değildir. Gücünü,
kendinden milyonlarca kez küçük karıncalar üzerinde, denemektir niyeti. Ancak
karıncalar birleşir ve haksızlığa boyun eğmeden fillerin sultanlığını
devirirler.”
Şimdi biz de küçük karıncalar gibi
birleşerek ve Haziran isyanından aldığımız güçle kurulmak istenen diktatörlük
düzenine karşı, gerçek bir halk muhalefetini yaratacağız. Tapelerle, gizli
dinlemelerle değil, halkın coşkun akan seliyle bu zalim düzeni alaşağı ederek, halkın
iktidarını yaratacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder