30 Mayıs 2018 Çarşamba

Metin Lokumcu ve Gezi İsyanı


31 Mayıs mücadele tarihimiz açısından iki önemli olayın yıl dönümü. Birincisi 31 Mayıs 2011 günü Metin LOKUMCU’nun öldürülmesi, ikincisi 31 Mayıs 2013 günü Gezi isyanının başlaması.



31 Mayıs 2011 günü Hopa’da dönemin Başbakanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mitingi öncesi, HES protestolarında polisin biber gazı saldırısı sonrası Metin LOKUMCU hayatını kaybetmişti. Metin LOKUMCU'nun öldürülmesini protesto için birçok kentte protesto gösterileri düzenlendi. Binlerce kişinin katıldığı protestolara hemen her yerde polis saldırıları olmuş, yaralananlar, gözaltına alınanlar ve tutuklamalar yaşanmıştı.


İki yıl sonra yine 31 Mayıs 2013 günü, Taksim Gezi Parkı’na topçu kışlası ve AVM yapılmasını protesto için, parka çadır kuranlara polisin hunharca saldırısı sonucu, tüm ülke sathına yayılan protestolar başladı. Protestolar sırasında Ethem SARISÜLÜK, Mehmet AYVALITAŞ, Ali İsmail KORKMAZ, Abdullah CÖMERT, Medeni YILDIRIM ve Berkin ELVAN polisler tarafından katledildi.


Polisin saldırısı sonucu yaşanan yaralanmalar ve ölümler üzerine tepkiler artınca, dönemin Başbakanı Erdoğan kendini polislere siper etmiş ve “Soruyorlar, polise emri kim verdi? Talimatı ben verdim, işgal kuvvetlerini mi izleyecektik” demişti.Yine Erdoğan Metin LOKUMCU’nun öldürüldüğü akşam, NTV’de katıldığı programda da Metin LOKUMCU’yu hedef alarak, Metin LOKUMCU’nun akrabası olan gazeteci Ruşen ÇAKIR’ın “Ama öldü efendim” sözüne “Ben bilmem. Bir emekli öğretmene, o ifadeleri yakıştırmam. Elinde taşla, bir emekli öğretmeni görmem. Çünkü o taşların karşısında ben vardım. Ben de Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanıyım” ifadelerini kullanarak cevap vermişti*.  


Metin LOKUMCU ve Gezi İsyanı arasında iki yıl gibi bir zaman olsa da birbiriyle kopmaz bir bağ var esasında.


Gezi gibi bir isyanın ülkemizde yaşanması, birçok insanda büyük şaşkınlık yarattı. Kimse bu kadar büyük çaplı bir isyanın yaşanmasını beklemiyordu. Haliyle analizlerde buna göre yapıldı. Gezi isyanın kendiliğinden geliştiği, örgütsüz olduğu, hatta örgütsüzlüğün ne kadar iyi bir şey olduğunun kanıtı gibi sunulmaya çalışıldı. Oysa Gezi, Metin LOKUMCU gibi mücadele de inat ve ısrar edenlerin eseriydi.


Gezi isyanı, öncesinde yaşanan doğanın ve yaşam alanlarının yok edilmesine karşı direnenlerin, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için ısrar edenlerin, TEKEL Direnişinin, şifre skandalına karşı isyan eden liselilerin, internet sansürüne baş kaldıran gençlerin, KPSS’de geleceği çalınanların, üniversiteler de parasız eğitim için mücadele eden, özgürlük talebini yükselten öğrencilerin, ne giyeceklerine,kürtaj yapmalarına, kaç çocuk doğuracaklarına karışılmasına karşı seslerini yükselten kadınların, ayrımcılığa, asimilasyona, zorunlu din dersine baş kaldıran Alevilerin, Kürtlerin, Türklerin, tüm bir halkın mücadelesinin sonucudur. Tıpkı farklı kollardan akan derelerin birleşerek, bir çağlayan oluşturması gibi. Farklı şekillerde mücadele eden, direnenlerin bir araya gelerek, çağlayan olmasıdır.  Gezi İsyanı, halkın coşkun akan selidir. Mücadelede inadın ve ısrarın sonucudur.


Bu ısrar Gezi’nin açtığı yolda Cerattepe’de, işçi grevlerinde, HAYIR’ın gasp edilmesine karşı sokağı terk etmeyenlerin iradesinde devam ediyor ve devam edecek, "yer yüzü aşkın yüzü oluncaya dek".
*https://odatv.com/metin-lokumcu-icin-ne-dedigini-hatirliyor-mu-2308131200.html