18 Mayıs 2015 Pazartesi

“Geçiş Dönemi Kanlı mı Olacak Kansız mı?”


Yıllar önce Refah Partisi Genel Başkanı olan Necmettin ERBAKAN partisinin grup toplantısında konuşurken, ülkede yaşanacak dönüşümü tarif ederken şu cümleleri kullanmıştı: “Geçiş dönemi yumuşak mı olacak sert mi olacak, kanlımı olacak kansız mı olacak?” Şimdi bu sorulara AKP noktayı koymak üzere.

AKP 13 yıllık iktidarının sonunun yaklaştığının farkında. Bu durumu muhafaza için Saray merkezli, bir tek adam rejimi inşasına hız vermiş durumdalar. Yaklaşan 7 Haziran seçimleri için “en büyük projeleri” başkanlık sistemi. Dikkat ederseniz muhalefet durmadan proje sıralarken, AKP projelere muhalefet etmekle meşgul. Çünkü onları kurtaracak tek proje başkanlık sistemi. Şu anda fiilen Başkan gibi davranan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın “verin 400 vekili, verin rahat edin” lafı boşuna değil. Çünkü başkanlık olmazsa ya da seçim kaybedilirse, iktidar teslim edilmeyecek.  Çünkü iktidarın teslim edilmesi demek, siyasi bir partiden çok, çıkar amaçlı suç örgütüne dönüşmüş olan AKP ve onun tüm lider takımının yargı karşısına çıkması demek. AKP seçimi kazansa dahi, uzun vadede iktidarını sürdürme şansı giderek zayıflıyor. Özellikle ekonomik gidişatın sürekli kötüye gidişi, Kürt sorununda inkâr ve imha politikasında ısrar, dışarıda tecrit edilmişlikle uzun süre iktidarda kalması zor.

Geriye iktidarda kalmanın birkaç yolu kalıyor. Ülkeyi Suriye ile olası bir savaşa sürüklemek, bu çaba zaten uzun zamandır sürüyor. Son olarak Genel Kurmay Başkanı’nın rapor alarak, izne ayrılması da bu senaryoya sıcak bakmamasına yoruluyor. İkinci ve belki de en kuvvetli olasılık, ülkeyi iç savaşa sürüklemek. Yani Erbakan’ın yıllar önce belki başka saiklerle sorduğu “geçiş sürecinin nasıl olacağı” sorusunu, öğrencileri tamamlamak üzere. 

Yani AKP iktidardan düşmemek uğruna, ülkeyi bir iç savaşa sürüklemekten kaçınmayacaktır. Seçim döneminde uyguladığı politika bunun açık kanıtıdır. Ağrı provokasyonuyla başlayan süreç, HDP il binaları ve seçim ofislerinin bombalanmasıyla devam ediyor.  Cumhurbaşkanı ERDOĞAN her konuşmasında PKK’yı kastederek “geri çekilme yetmez, silahların üzerine beton dökmek lazım” derken, kendi saltanatını sürdürmek için derin devletin provokasyonlar için gömdüğü silahları yerin altından çıkartıyor. Sadece yerin altından silahlar çıkarılmıyor, iç güvenlik yasasıyla polise daha çok yetki verilip, polis sayısı ve teçhizatları ağırlaştırılıp artırılıyor. Özellikle son dönemde bu alana yapılan harcamaların detayına http://muhalefet.org/haber-akp-ic-savasa-mi-hazirlaniyor-12-15093.aspx adresinden ulaşabilirsiniz.

AKP bir yandan kolluk gücünü, sokak hâkimiyetine karşı gerici ırkçı esnafı polis ilan ederek, sokağı terörize etmeyi amaçlıyor. Son olarak Nuh KÖKLÜ’den sonra, Bahadır GRAMMEŞİN yoldaşımızın bu çeteler tarafından katledilmesi tesadüf değil.

AKP’nin olası bir vurucu gücü de ülke içine çöreklendirdiği cihatçı teröristler olacaktır. Bugün ülkemizden gidip, Suriye’de savaşan çetecilerin vurucu güç olarak kullanılmayacağını kimse garanti edemez. Öyle ki bugün neredeyse ülkemizde IŞİD hücresi olmayan il yok gibi.

AKP kendi çıkarı için, ülkeyi bir yangın yerine çevirmek istiyor. AKP halka savaş açmak istiyor. Bunu görüyoruz ve buna teslim olmayacağız. AKP’nin halka açmak istediği bu savaşa teslim olmamız düşünülemez. AKP’nin bu savaş politikalarına karşı tek çözüm, yeniden Haziranlaşmakta. Haziran tam da bugünler için kuruldu.  Sokak sokak, mahalle mahalle, fabrika fabrika birleşeceğiz ve direneceğiz. Sadece direnmeyeceğiz, istediğimiz, özlediğimiz ülkeyi sokaklarda yeniden kuracağız.


   

7 Mayıs 2015 Perşembe

TURİZMDE KRİZ ÇANLARI MI ÇALIYOR?


Turizm Antalya’nın can damarı durumunda. 80’li yıllarda turizme kapısını açan Antalya, geride kalan yıllarda büyük bir sıçrama yaparak, turizmin başkenti unvanını almış durumda. İlk zamanlar yıl içinde binli rakamlarla anılan turist sayıları, şuanda on milyonlarla ifade ediliyor. Türkiye’ye gelen her üç turistten biri Antalya’ya geliyor. Durum böyle olunca kentin ana gelir kalemi de turizm durumunda. Yüz binlerce insan doğrudan ya da dolaylı olarak geçimini turizmden sağlıyor.

Antalya’ya gelen yabancı turistlerde aslan payı Almanya ve Rusya’ya ait. Ama son zamanlarda Rusya’da yaşanan gelişmelere bağlı olarak, Rus turistlerin gelişinde büyük bir düşüş yaşanıyor. Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) verilerine* göre Rusya’daki düşüşün %40’a yaklaştığı, 2015 yılının ilk dört aylık döneminde ziyaretçi sayısının da %12 gerilediği ifade ediliyor. Geçen yılın aynı döneminde 1 milyon 315 bin kişi olan turist sayısı, bu yılın ilk dört ayında 1 milyon 148 bin kişiye düşmüş durumda.

Benzer bir gerileme Hollanda içinde geçerli. Hollanda’daki düşüşün oranı %26. Geçen yıl Hollanda’ dan 102 bin turist gelirken, bu yıl bu rakam 75 bin dolayına gerilemiş durumda.

Newroz tatili süresince çokça gördüğümüz İranlı turistlerinde aslında bu yıl Türkiye’yi tercih etmedikleri görülüyor. İranlılardaki düşüşün oranı %22’ye ulaşmış durumda.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen gelen yabancı turist sayısında %4’lük bir artış söz konusu olsa da beklentilerin çok altında.

Rus ekonomisinde ki daralma sürecek

Rusya’daki düşüşün ana faktörü elbetteki Rusya’da yaşanan ekonomik kriz. Özellikle de Ukrayna ile Rusya arasındaki krizle birlikte ABD ve AB’nin Rusya’yı ekonomik olarak baskı altında tutmaya çalışması doğrudan Türkiye turizmini ve Antalya’yı da etkilemiş durumda. Özellikle Rusya’dan turist getiren acentelerin ardı sıra iflas etmeleri bu yansımanın ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki birkaç yıl içinde Rusya ekonomisindeki daralmanın süreceği düşünülüyor. Bu daralmadan Türkiye turizmi ve Antalya’nın da etkileneceği açık. AKTOB verilerine göre gelen Rus turistlerin %75’i otellerde konaklıyor, %80’i ise paket turlarla ülkemize geliyor. Gelen Rus turistlerin %90’ı tatil amaçlı ülkemize geliyor. Ülkemize gelen Rus turistlerin tatil için il tercihi Antalya oluyor. Antalya Rusların %78’ini ağırlıyor. Bu istatistikleri dikkate aldığımızda, Rusya’da yaşanan krizin turizme etkisinin ne kadar büyük olduğu daha anlaşılır oluyor.

Suriye ile savaş turizmin ölüm fermanı olacaktır.

Ülkemizi, haliyle turizmi ve Antalya’yı asıl etkileyecek büyük felaket, Suriye’ye olası bir askeri müdahale olacaktır. İktidarın, özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mezhepçi bir körlükle ve saplantılı bir şekilde yürüttükleri Suriye politikası, bir çıkmaz sokağa girmiş durumda. Türkiye, Suriye’de savaşan cihatçı teröristlerin üssüne dönüşmüş durumda. AKP iktidarının da bu çeteleri desteklediğini duymayan kalmadı. İktidarın bu çetelerin elini güçlendirmek ve tampon bölge oluşturmak için askeri bir operasyon yapmak istediği biliniyor. Son günlerde, bu konuda, Suudi Arabistan ve Katar’la işbirliği artmış durumda. Suud iktidarının İran’ın bölgede gelişen etkisini kırmak için, Yemen’de denediği askeri müdahale seçeneğini, Suriye’de de denemek istediği anlaşılıyor. Bu iş için de en kullanışlı ülke olarak Türkiye’yi görüyorlar. ABD’nin kendisinin doğrudan içinde olmayacağı bu askeri müdahaleye yeşil ışık yakması olası.

AKP özellikle içte hem seçim süreci hem ekonomik gidişat açısından sıkışmış durumda. Bu sıkışmışlığı açmak, iktidarını daha da perçinlemek için olası bir savaştan kaçınmayacaktır. Uluslararası konjonktür uygun olursa, siz bunu “ABD yeşil ışık yakarsa” diye okuyun, hemen savaş seçeneğini devreye sokacaktır.

Bu savaş ülkeyi dönülmesi güç bir sürece sokacaktır. Bu süreç bu yazının konusunu aştığından, buna şimdilik değinmiyorum. Olası savaş Antalya içinde büyük bir buhran demektir. Antalya ekonomisi adeta turizme göbekten bağlı konumda. Rusya’daki çalkantının turizme etkisini yukarıda uzun uzun anlattım. Rusya’nın Kırım’la gayri resmi savaş durumu turizmi bu şekilde vurmuşken, Suriye ile savaş durumunda ülkemizin turizminin dibe vurması kaçınılmazdır.

Turizmin gerilemesi bu sektörde çalışan yüz binlerce kişinin işsiz kalması ve turizme bağlı diğer sektörlerinde çökmesi demektir. Turizmi ve Antalya’yı sancılı günler bekliyor.         

 

*http://www.aktob.org.tr/pdf/rusya.analiz.pdf