Ülke gündemi
günlerdir düzensiz göç ile Türkiye’ye girmiş olan Afgan ve Pakistanlı
erkeklerin kadınlara yönelik taciz videolarını tartışıyor. Kadınlar için adeta
cehenneme dönmüş olan ülkemizde bu videolar haliyle infial yarattı. Geriye bıraktığımız
2021 yılında her gün bir kadının öldürüldüğü, 700’ün üzerinde kadının şiddete
uğradığı ülkemizde, İstanbul Sözleşmesi’nin de kaldırılmasıyla kadınlar zaten
tedirginlik içinde yaşıyor. Bu görüntüler bu tedirginliği daha fazla artırıyor.
Milliyeti ne olursa olsun kadınlara yönelik bu tarz taciz videolarının
çekilmesi kabul edilemez.
Bu videolarla
beraber mülteci meselesi ülkemizin yine ana sorunu oldu. Bu konu öyle genel
geçer sözlerle geçiştirilecek bir durum değil. Öncelikle bu sorunun ana kaynağını
doğru tespit etmemiz gerekir.
Bu sorunun
diğer bir sorumlusu ise bu savaş politikalarını destekleyen ve sınırsız destek
veren Neo-Osmanlı hayalleri kuran AKP iktidarıdır. Hatırlayalım Ahmet Davutoğlu’nun
Dışişleri Bakanı olduğu dönemde “Suriye’den gelen mülteci sayısı yüzbinleri
bulursa, BM tampon bölgeye müsaade eder” savıyla sınırlar hiçbir hazırlık ve
plan olmadan açıldı. BM’den böyle bir karar da asla çıkmadı. Ardından ülkemizin
sınırları adeta cihatçı otobanına döndü. Suriye’de ve Libya’da süren savaşlara
her türlü cihatçı ülkemizden taşındı. IŞİD üyeleri kontrolsüz sınırlardan
rahatça geçip ülkemizde katliamlara imza attı.
Diğer bir
sorumlu AB ve onun AKP iktidarı ile yaptığı geri kabul antlaşmasıdır. Bu antlaşmayla
ülkemiz adeta mülteci deposu haline getirilmiştir. Ülkemize gelenlerin ana
hedefi, AB ülkelerine gitmek. Türkiye aslında mülteciler ile AB ülkeleri arasında
bir köprü ülke durumundaydı. Ama geri kabul antlaşmasıyla mülteci hapishanesine
dönüştü. Para karşılığında, AB bu antlaşma ile ülkemizi mülteciler için
hapishaneye, AKP’yi de bu hapishanenin gardiyanına çevirmiştir.
Başka bir
sorumlu ise sermaye sınıfı ve patronlardır. Ülkemizdeki mülteciler ucuz iş gücü
olarak kullanılmakta, her türlü güvenceden yoksun şekilde çalıştırılmaktadır. Bu
durum patronlar tarafından övünülecek bir durum gibi anlatılmaktadır.
Ülkemizdeki mülteci
konusunu tartışırken yukarıda bahsettiğimiz sebeplere bakmazsak varacağımız yer
ırkçılık batağı olur. Mülteciler konusunu çözmek istiyorsak, öncelikle yapılması
gereken bölgemizdeki savaş politikalarına son vermektir. Bölgede barışı tesis
edecek politikalar geliştirilmelidir.
AB ile
imzalanan ve bir utanç belgesi olan geri kabul antlaşması derhal iptal
edilmelidir. Mültecilerin başta AB ülkeleri olmak üzere üçüncü ülkelere güvenli
geçişi sağlanmalıdır. AB yıkımına katkı
yaptığı ülkelerden gelen insanların yükünü de çekmek zorundadır. Parayı veririm
gerisine karışmam gibi bir politika kabul edilemez.
Ülkemizde vatandaşlık
almış burada doğmuş büyümüş insanların ülkemize uyum sağlaması için gerçekçi
bir program hızla hayata geçirilmelidir. İş gücünde bulunan insanlar için güvenceli
iş ortamı sağlanmalıdır.
Bunlar
yapılmadığı takdirde ülkemizdeki gerilim tırmanmaya devam edecektir. Türkiye büyük
bir ekonomik krizin pençesindedir. AKP her türlü demokratik zemini tıkadığı
için, krizle birlikte toplum derin bir sıkışmışlık yaşıyor. Ekonomik krizin
getirdiği bu sıkışmışlık, rahatlıkla mülteci nefretine yönlendirilecek
durumdadır. Bu durum hem iktidarın hem de mülteci karşıtlığını kışkırtan ırkçı
partilerin işine gelmektedir. Türkiye gibi 6-7 Eylül’ü, Maraş, Gazi, Sivas
katliamlarını yaşamış bir ülkede bu kışkırtmaların nereye varacağı bellidir. Bu
nedenle mülteciler konusu Ümit Özdağ gibilere bırakılmayacak kadar önemli bir
konudur. Genel geçer laflarla değil, gerçekçi bir program ve taleplerle halka
doğru anlatılmalıdır.