29 Temmuz 2011 Cuma

Afrika'nın Aç Gözleri ve Antalya Otelleri



Çoğunuz son günlerde televizyonda sıkça gösterilen Afrika’daki kıtlık haberlerini izlemişsinizdir. Kıtanın bir çok ülkesi kıtlıkla karşı karşıya. Somali, Sudan ve Gana bu ülkelerden bir kaçı sadece.
Haberlerde bir görüntü var ki herkesin yüreğini derinden yaralayacak cinsten. Bir bebek açlıktan bir deri bir kemik kalmış ve kocaman gözleriyle dünyaya bakıyor. Sanırsınız ki sadece o gözlerden ibaret.

Kara kıtanın bir çok bölgesi zaten iç çatışmaların kıskacında. İnsanlar bu çatışmalardan kurtulmak için sürekli yer değiştiriyor ve göç ediyor. Birde buna kıtlık yüzünden eklenen göçü ekleyin. Bu göçlerde yüzlerce hatta binlerce insan yollarda açlıktan yaşamını kaybediyor. Somali’de ülkeyi kontrolünde bulunduran İslamcı örgüt batılı yardım kuruluşlarının ülkeye girişine de izin vermiyor. Hatta bir gıda ürününü Hıristiyanlıkla çağrışım yaptığı için yasaklayabiliyor.
Tabi yaşanan bunca felakete dünya yine kör ve sağır. İnsanlar Afrika’da yoksulluk ve açlığın pençesinde kıvranırken öğreniyoruz ki, dünyaca ünlü iletişim devi Applen kasasının ABD’den daha zengin.

Bir başka gerçekte o insanlar kıtlıkla boğuşurken yapılan bir araştırmaya göre kentimizde bulunan beş yıldızlı otellerde tüketilmeden her gün üç tabak yemekten biri çöpe gidiyor. Sadece bu önlendiğinde günde 14 bin insanın doyabileceği tahmin ediliyor.
Beş yıldızlı otellerde açık büfe olarak envayi çeşitte yemek bu şekilde çöpe gidiyor. Üç kuruşa insan çalıştıran bu zincir oteller, çalışanına ücret vermeye kıyamazken binlerce lirayı çöpe atmakta tereddüt etmiyor.

Özellikle her şey dahil sisteminin etkisiyle ihtiyaca göre değil turisttin gözünü boyama amaçlı her türlü yiyecek sergileniyor. Bunların çoğuna dokunulmuyor bile. Kalanlar çalışanlara zaten verilmediği gibi ihtiyaç sahibi olabilecek çevrede yaşayan yoksullarda düşünülmüyor. Otel işletmecileri sadece kazan mantığında olduğu için yoksulluk, kuraklık, kıtlık gibi şeylerde zaten onların umurunda olmuyor.

Aslında kuraklık ve kıtlık sadece Afrika’nın sorunu değil. Kapitalizmin doymak bilmez kar hırsı böyle devam ederse yakın zamanda dünyayı ve haliyle ülkemizi de etkilemesi söz konusu. Özellikle çevre düşmanı uygulamalar, iklim değişiklikleri, su kaynaklarının azalması temel nedenlerin başında geliyor. Özellikle kullanılabilir suyun giderek daha önem kazanacağını unutmamak lazım. Yine ülkemizde yapılmak istenen yüzlerce hidroelektrik santralinin suyun ticarileştirilmesi projesinin bir parçası olduğunu da unutmayalım. Karadeniz’den sonra en çok HES projesinin batı Akdeniz havzasında olduğunu da akılda tutalım. Ayrıca belli başlı ülkeler de tarım tekellerinin işlene bilir arazilere el koymalarını da unutmamak lazım. Ülkemizde uygulanan yanlış tarım politikaları da ülkemizi dışa bağımlı hale getirmiş bulunuyor. Tüm bunlar göz önündeyken Antalya’da otellerde yaşanan bu vurdumduymazlığı insanın isyan ediyor. Otellerin bir an önce bu israfa bir son vermeleri gerekiyor.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Zeytinköy Islah Edilerek Ranta Açılıyor



Geçen gün yerel gazetelerde yayınlanan bir haber dikkatimi çekti. Başlığı “Zeytinköy ıslah edilecek…” şeklinde olan haberin devamında: “Antalya’da uyuşturucu madde satışı ve suç oranının yüksekliğiyle dikkat çeken Zeytinköy bölgesinin ıslahı için proje hazırlandı.Proje kapsamında bölgeye, yeni yollar ve eğitim merkezleri açılacak.

Antalya Valiliği tarafından hazırlanan proje ile Yeşildere, Doğuyaka ve Gebizli mahallelerini içine alan Zeytinköy bölgesi güvenlik problemlerinden kurtarılacak. ‘Zeytinköy Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Geliştirme’ adı verilen proje ile bölgenin maruz kaldığı kontrolsüz göçün etkileri silinmeye çalışılacak. 2 yıl içerisinde uygulamaya konulup olumlu sonuçlar alınması beklenen proje ile uyuşturucu bataklığı konumundaki Zeytinköy bölgesi ıslah edilecek.
Proje kapsamında, daha çok uyuşturucu madde kullanımı ve satışının yapıldığı Zeytinköy bölgesinde yeni yollar açılacak. Proje kapsamında ilk etapta geçimini uyuşturucu satışıyla sağlayan aileler tespit edilecek. Bu ailelere önce mesleki kurslardan geçirilerek iş sahibi yapılacak. Ailelerin düzenli olarak maaş alması sağlanarak uyuşturucu satışının önüne geçilmeye çalışılacak. Böylece, uyuşturucu madde kullanımı ve satışından kaynaklanan gasp, hırsızlık, kapkaç ve benzeri suçların da önüne geçilerek Antalya’daki suç oranının düşürülmesi hedefleniyor.” yazıyordu.

İlk bakışta insan ne kadar da yararlı bir proje diyebilir. Ama biraz daha derinlemesine düşününce işin içinde farklı şeyler olduğunu hemen anlayabilirsiniz. Zeytinköy genelde yoğun göç alan yoksul ailelerin ve roman vatandaşların yoğun olarak yaşadığı bir yer. Zeytinköy’dekiler çoğu gecekondu ve derme çatma binalarda yaşayan yoksul insanlar. Yoksulluğun bu denli yoğun olduğu bu mahallede haliyle suç oranı da bu yoksullukla doğru orantılı olarak yüksek.
Elbette yoksulluğun azaltılması ve uyuşturucuyla mücadele önemlidir. Bunun önlenmesine de kimsenin diyebileceği bir şey yok. Ama asıl amaç yoksulluğun azaltılması ve uyuşturucuyla mücadele mi?

Son yıllarada Zeytinköy bölgesindeki yoğun yapılaşma var. Bu bölgede yaşayan insanların etrafı iş merkezleri ve sitelerle kuşatılıyor. Ankara’da, İstanbul’da son dönemlerde sıkça gördüğümüz kentsel dönüşüm adı altında yoksulların, Romanların yerinden yurdundan edilme projesinin sanki bir versiyonu Zeytinköy’de yaşanıyor. Önce yeni yollar yeni iş merkezleri açılıyor. Özel güvenlikli sitelerle yoksulların yaşam alanları kuşatılıyor. Sonra da buralarda suç oranı çok yüksek buraları ıslah edelim deyip insanlar yaşam alanlarından kapı dışarı ediliyor. Sanki bu ülkede sürdürülebilir yoksulluk bu insanların suçuymuş gibi. Böylece zenginler korunaklı sitelerde huzur içinde otursunlar diye yoksul insanları kent dışına kovmanın yasal kılıfını oluşturmuş oluyor.

Uyuşturucuyla mücadele etmenin yolu bu insanların ıslahı mı? Bu iş bu kadar kolay mı? Ülkede uyuşturucu rantını ortadan kaldırmadığınız sürece Zeytinköy’ü ıslah etmişsiniz ne fayda. Bu öyle bir rant ki Zeytinköy’de de olmazsa en lüks mahallelerde de satılır.
Kamuoyunda öyle bir algı yaratılıyor ki Zeytinköy ıslah edilirse Antalya’da tüm suç sorunu çözülecek. Oysa kimse yoksullukla mücadeleden bahsetmiyor. İşsizliği önlemekten bahsetmiyor. Bu insanların Antalya’ya gelmesine neden olan göç sorunundan söz edilmiyor.
Antalya her yıl yoğun oranda göç alıyor ve kentin yapısı bu göçü taşıyamıyor. Turizme bağlı bir ekonomi göçle gelen insanların sorununu çözmüyor, aksine büyütüyor. Turizmden elde edilen muazzam kar Antalya’nın yoksullarına zaten yansımıyor. Uluslar arası sermayenin cebine kar olarak giriyor.

Tüm bu olumsuzluklardan sonra da nasıl güvenli bir kent yaratırız derdine düşülüyor. Bu yoksulluk bu çürümüşlük devam ettikçe ne kadar yoksulları kent dışına kadar kovalasanız da, korunaklı sitelerinizin duvarlarını yükseltseniz de, özel güvenliklerin sayısını da artırsanız da yoksulların öfkesi patlarsa bunun altından kalkamayacaksınız! Türlü bahanelerle yoksul halkı yaşam alanlarından söküp atmaya uğraşmayın! Onların barınma hakkına dokunmayın! Bu ülkede onların da en az sizin kadar insanca yaşamaya hakkı var!

14 Temmuz 2011 Perşembe

Hani Antalya Ankara'dan Zengindi?



Başlığı çoğunuz anımsayacaktır. 2009 yerel seçimlerinde CHP Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Prof.Dr. Mustafa Akaydın’ın kullandığı en çarpıcı sloganlardan biriydi. ”Antalya Ankara’dan Zengin” sloganıyla hoca, seçilirse Antalya’nın kendi kaynaklarıyla kendi kendine yeteceğine hükümetten gelecek paraya ihtiyacı olmadığına vurgu yapıyordu. Bir anlamda “hükümet partisinin adayını seçin ki hizmet gelsin” diyenlerin iddiasını boşa düşürmeye uğraşıyordu. Başka birçok vaadi de vardı ama en göze çarpanı buydu.

Antalya halkı hocaya inandı oyunu verdi ve hocayı belediye başkanı seçti. Sonra ne mi oldu? Koca koca bilbordlara Antalya Ankara’dan zengin diyen hoca, klasik sağ siyasetçiler gibi dün söylediğini bugün unuttu. Başkan olur olmaz ilk icraat olarak suya iki kez zam yaptı. Belediyenin borcu var diyerek taşınmazlarını satışa çıkarttı. Ayrıca halkın yoğun tepkisini çeken Ant-kart uygulaması yerine çokta farkı olmayan halk-kartı devreye soktu. Aslında Halk kartla soygun düzenine başka bir ad bulmuş oldu. Ardından ulaşıma zam yaptı. Doğal olarak zamlar büyük tepki topladı. Bir çoğunuz anımsayacaktır Gençlik Muhalefeti o dönem yine hocanın bir sloganına atıfla “hoca yaparsa böyle zam yapar” diyerek imza kampanyası başlattı. Kampanya hem ulusal hem de yerel basında büyük yankı uyandırdı. Halk tarafından sahiplenildi.

Bu pazar günü ulaşıma yine zam yapıldı. Nedense Ankara’dan zengin olan Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne zenginlik yetmemiş olacak ki, halkın ulaşım hakkına bir kez daha göz dikildi. Yeni uygulamayla kartsız binişler 2,50 TL tam kart 1,70 TL emekli 1,30 TL öğrenci 0,95 kuruş oldu. Sizin anlayacağınız iki ekmek parasıyla ancak dolmuşa binebilecek emekli Antalya’lı vatandaş.
Zammın gerekçesi ise tam bir garabet. Antalya Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, son yıllarda akaryakıt, yedek parça ve lastik fiyatlarına gelen zamlar karşısında toplu taşıma işletmecilerinin talepleri değerlendirilerek zam kararı almak zorunda kalmış. Sosyal belediyecilik anlayışına sahip olduğunu söyleyen hoca, işletmecilerin isteği doğrultusunda zam yapmak zorunda kalıyor. Halkın isteklerine kulağını tıkayan hoca işletmecilerin dertlerine deva olmak için zamma başvuruyor. Sosyal demokrat bir belediyenin intihar açıklaması işte budur! İnsan okurken gözlerine inanamıyor. En temel insan haklarından biri olan ulaşım hakkımız adeta gasp ediliyor.

Antalya’da çalışan kesimin büyük oranı turizm emekçisi ve sezonluk çalışanlardır. Yılın sekiz ayı sezonun başlamasını bekliyorlar. Bir o kadar da emekli ve öğrenci vardır. Turizmin ücret politikası sefalet düzeyinde olup, emeklilerin ise iki yakası bir araya gelmiyor. Öğrenciler zaten paralı eğitimin kuşatmasında. Bir planlama yaparken tüm bunları göz önüne alması gereken sosyal belediye(!) ise bunlara karşı kör ve sağır! O sadece toplu taşıma işletmecilerinin derdini dinliyor. Oysa ulaşım bir hak ve herkes için ücretsiz olmalı.

Sürekli bahane üretmek, çözüm yolları bulmak yerine klasik sağ zihniyetle belediyecilik, sosyal demokratların işi olmamalı. Bu politikalar hocanın partisi kadar solun bütününe de puan kaybettiriyor. Maalesef halkımızın büyük kısmı CHP’yi sol zannetmekte ve onun yaptığı hataları tüm sola mal etmekte. Sadece Antalya Büyükşehir Belediyesi değil birçok CHP’li belediye aynı yanlış politikaları uygulamakta. Oysa dünyanın birçok ülkesinde ya da ülkemizde yine CHP’li olan Diklili’de sosyal belediyecilik anlayışını uygulayan örnekler var.
Şimdilik buradan hocaya tekrar sesleniyorum. Piyasacı belediyecilik anlayışından vazgeçin ve ulaşım zamlarını derhal geri alın.