Nihayet Recep Tayyip ERDOĞAN yemin
ederek, Cumhurbaşkanlığı görevine başladı. Yemin törenine kadar anayasayı iğdiş
etti. Öyle ki Resmi Gazete bile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kesin sonuçlarını,
yemin töreni sabahı yayınlayabildi. Recep Tayyip ERDOĞAN bu süre zarfında
kendinden sonra AKP’nin iplerini elinden bırakmamak için, partisini dizayn etti.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından, alelacele 27 Ağustos’ta olağanüstü kongre
kararı alarak, “kardeşim” dediği Abdullah GÜL’ü de saf dışı bırakmış oldu. Öyle
ki Recep Tayyip ERDOĞAN’ın kalemşörleri, imalı şekilde Abdullah GÜL’ün
“paralelci” olduğunu bile söylediler.
İkili açık açık birbirini hedef
almasa da konuşmalarının satır aralarında, mesajlarını vermeyi ihmal etmediler.
Medya ve kamuoyu önünde de sorun yokmuş gibi davranmayı sürdürdüler.
Cumhurbaşkanlığı devir teslim töreninde de birbirlerine karşı güzel sözler sarf
ettiler. Hatta Recep Tayyip ERDOĞAN, Abdullah GÜL’e devlet şeref madalyası bile
taktı.
Bu madalya takma olayı, bana başka
bir madalya takma olayını hatırlattı. Kore Savaşı’nın en yoğun günlerinde ABD
Başkanı Truman’ın General MacArthur’a taktığı madalya. Birbirinden nefret eden
ikili, kamuoyu karşısında sorun yokmuş gibi görünmek için, bu mizansen
sahnelenir.
General MacArthur, İkinci Dünya Savaşı
sırasında Pasifik cephesinde büyük başarılar kazanmıştı. Bu başarıları
sayesinde, Kore Savaşı’nda da Birleşmiş Milletlerin oluşturduğu kuvvetlerin
başına, ABD tarafından komutan olarak atanmıştır. Kore Savaşı sırasında da
Komünist Kuzey Kore’ye karşı, kimi başarılar kazanmıştı. Bu başarıların verdiği
güvenle tüm kuzeyi işgal etmek istiyordu. ABD başkanı Truman ise bu görüşe karşıydı,
Çin’i ve Sovyetleri daha fazla karşısına almak istemiyordu. MacArthur bu fikre
sıcak bakmıyor, ABD Başkanı Truman’ın askerlikten anlamadığını hatta siyaseti
de bilmediğini, başarılarından dolayı başkanın kendisini kıskandığını ifade
ediyordu.
Bu gerilimli günlerde, Başkan Truman
görüşme için MacArthur’u ABD’ye çağırır ama MacArthur birliklerinin başından
ayrılmasının doğru olmayacağını bahane ederek, ABD’ye gitmez ve Truman’ı
Pasifik’te bir adada görüşmeye ikna eder. Böylece MacArthur başkanın ayağına
gitmemiş, başkanı ayağına getirtmiştir. Başkan uçağıyla adaya gelmek üzeredir,
bu sırada ikilinin uçakları havada karşılaşır, bu sefer de kimin uçağı önce
inecek gerilimi yaşanır. Başkan Truman sert bir emirle kendi uçaklarının sonra
ineceğini, bu sebeple generalin uçağının inmesini emreder. MacArthur’un uçağı
böylece erkenden iner. Ama MacArthur bunun altında kalmaz, Truman’ın uçağı
indikten sonra onu karşılayacaklar arasına uzun süre katılmaz. Bu sırada MacArthur
gelene kadar da Truman uçaktan inmez. Sonunda MacArthur gelir ve karşılama
merasimi tamamlanır. Ardından görüşmenin
yapılacağı odaya geçilir. Truman yaptıklarından dolayı, MacArthur’u azarlar.
Fırçayı yiyen MacArthur kıpkırmızı kesilir. Yapılan görüşmede Truman, MacArthur’a
tüm Kuzeyi işgal etme planından vazgeçmesini söyler. Aldıkları istihbarata göre,
Çin savaşa müdahale edecektir. MacArthur elindeki istihbaratlara güvenerek,
bunun mümkün olmadığını dile getirir.
Görüşmenin sonunda ikili dışarı
çıkar, aralarında bir sorun olmadığını göstermek için, düzenlenen bir törenle
Truman MacArthur’a gösterdiği üstün hizmetlerden dolayı madalya takar. Bugün ki
törende olduğu gibi, ikili birbirine güzel sözler söyleyerek ayrılırlar. MacArthur
madalyayı alsa da savaşı kaybeder. Truman haklı çıkar, Çin savaşa müdahale
ederek savaşın seyrini değiştirir, ABD birliklerini bozguna uğratır. Bu
başarısızlık MacArthur’a pahalıya patlar, Truman tarafından görevden alınır.
Yani madalya takmakla sorunlar
çözülmüş olmuyor, her cephede savaş devam ediyor. Recep Tayyip ERDOĞAN her ne
kadar madalya taksa da Gül karşısında ilk cepheyi kazandı. Sonrası nasıl
gelişecek hep birlikte göreceğiz.
Cumhurbaşkanlığı yemin töreni ve devir
teslimdeki madalya kadar konuşulan başka bir konu da HDP lideri Selahattin DEMİRTAŞ’ın
Recep Tayyip ERDOĞAN’ı “nezaketen” ayakta alkışlamasıydı. Daha birkaç gün önce,
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın emrindeki silahlı güçlerce Mahsun KORKMAZ heykeli yıkılıp,
bir Kürt genci öldürülmedi mi? Bu neyin nezaketi. Reyhanlı açıklaması, gezi
beyanatı, Roboskili ailelerin Recep Tayyip ERDOĞAN’la iftara ikna edilmesi… Son olarak, bu ayakta alkışlama olayı… Umalım
ki bu, Selahattin DEMİRTAŞ’ın son “nezaketli” davranışı olsun.