16 Nisan 2022 Cumartesi

Mülteci Göçünün Sebebi Savaş ve Yıkım Politikalarıdır

 

Ülke gündemi günlerdir düzensiz göç ile Türkiye’ye girmiş olan Afgan ve Pakistanlı erkeklerin kadınlara yönelik taciz videolarını tartışıyor. Kadınlar için adeta cehenneme dönmüş olan ülkemizde bu videolar haliyle infial yarattı. Geriye bıraktığımız 2021 yılında her gün bir kadının öldürüldüğü, 700’ün üzerinde kadının şiddete uğradığı ülkemizde, İstanbul Sözleşmesi’nin de kaldırılmasıyla kadınlar zaten tedirginlik içinde yaşıyor. Bu görüntüler bu tedirginliği daha fazla artırıyor. Milliyeti ne olursa olsun kadınlara yönelik bu tarz taciz videolarının çekilmesi kabul edilemez.

Bu videolarla beraber mülteci meselesi ülkemizin yine ana sorunu oldu. Bu konu öyle genel geçer sözlerle geçiştirilecek bir durum değil. Öncelikle bu sorunun ana kaynağını doğru tespit etmemiz gerekir.

Ülkemizde yaşanan mülteci sorununun ana sorumlusu, mültecilerin geldiği ülkeleri savaş ve yıkım politikalarıyla yerle bir eden ABD ve onun müttefikleridir. Irak’tan Suriye’ye, Afganistan’dan Libya’ya kadar bütün bölge savaşlarla yaşanmaz hale getirildi. Milyonlarca insan yerinden yurdundan edildi. Binlerce insan öldü, milyonlarca insan ülkelerini terk etmek zorunda kaldı.

Bu sorunun diğer bir sorumlusu ise bu savaş politikalarını destekleyen ve sınırsız destek veren Neo-Osmanlı hayalleri kuran AKP iktidarıdır. Hatırlayalım Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu dönemde “Suriye’den gelen mülteci sayısı yüzbinleri bulursa, BM tampon bölgeye müsaade eder” savıyla sınırlar hiçbir hazırlık ve plan olmadan açıldı. BM’den böyle bir karar da asla çıkmadı. Ardından ülkemizin sınırları adeta cihatçı otobanına döndü. Suriye’de ve Libya’da süren savaşlara her türlü cihatçı ülkemizden taşındı. IŞİD üyeleri kontrolsüz sınırlardan rahatça geçip ülkemizde katliamlara imza attı.

Diğer bir sorumlu AB ve onun AKP iktidarı ile yaptığı geri kabul antlaşmasıdır. Bu antlaşmayla ülkemiz adeta mülteci deposu haline getirilmiştir. Ülkemize gelenlerin ana hedefi, AB ülkelerine gitmek. Türkiye aslında mülteciler ile AB ülkeleri arasında bir köprü ülke durumundaydı. Ama geri kabul antlaşmasıyla mülteci hapishanesine dönüştü. Para karşılığında, AB bu antlaşma ile ülkemizi mülteciler için hapishaneye, AKP’yi de bu hapishanenin gardiyanına çevirmiştir.

Başka bir sorumlu ise sermaye sınıfı ve patronlardır. Ülkemizdeki mülteciler ucuz iş gücü olarak kullanılmakta, her türlü güvenceden yoksun şekilde çalıştırılmaktadır. Bu durum patronlar tarafından övünülecek bir durum gibi anlatılmaktadır.

Ülkemizdeki mülteci konusunu tartışırken yukarıda bahsettiğimiz sebeplere bakmazsak varacağımız yer ırkçılık batağı olur. Mülteciler konusunu çözmek istiyorsak, öncelikle yapılması gereken bölgemizdeki savaş politikalarına son vermektir. Bölgede barışı tesis edecek politikalar geliştirilmelidir.

AB ile imzalanan ve bir utanç belgesi olan geri kabul antlaşması derhal iptal edilmelidir. Mültecilerin başta AB ülkeleri olmak üzere üçüncü ülkelere güvenli geçişi sağlanmalıdır.  AB yıkımına katkı yaptığı ülkelerden gelen insanların yükünü de çekmek zorundadır. Parayı veririm gerisine karışmam gibi bir politika kabul edilemez.

Ülkemizde vatandaşlık almış burada doğmuş büyümüş insanların ülkemize uyum sağlaması için gerçekçi bir program hızla hayata geçirilmelidir. İş gücünde bulunan insanlar için güvenceli iş ortamı sağlanmalıdır.

Bunlar yapılmadığı takdirde ülkemizdeki gerilim tırmanmaya devam edecektir. Türkiye büyük bir ekonomik krizin pençesindedir. AKP her türlü demokratik zemini tıkadığı için, krizle birlikte toplum derin bir sıkışmışlık yaşıyor. Ekonomik krizin getirdiği bu sıkışmışlık, rahatlıkla mülteci nefretine yönlendirilecek durumdadır. Bu durum hem iktidarın hem de mülteci karşıtlığını kışkırtan ırkçı partilerin işine gelmektedir. Türkiye gibi 6-7 Eylül’ü, Maraş, Gazi, Sivas katliamlarını yaşamış bir ülkede bu kışkırtmaların nereye varacağı bellidir. Bu nedenle mülteciler konusu Ümit Özdağ gibilere bırakılmayacak kadar önemli bir konudur. Genel geçer laflarla değil, gerçekçi bir program ve taleplerle halka doğru anlatılmalıdır.