21 Kasım 2011 Pazartesi

Bir kadın daha öldü Türkiye’de yine kıyamet kopmadı



Ülkemizde gün geçmiyor ki bir kadın daha öldürülmesin. Herhalde günde ortalama beş kadın erkekler tarafından katlediliyor. Son kurban maalesef kentimiz Antalya’dan,santral mahallesinde Halil K isimli şahıs  imam nikahlı eşini bir başkasıyla ilişkisi olduğunu iddia ederek dört kurşunla öldürdü .

Her gün bu tarz bahanelerle kadınlar adeta bir kırıma tabi tutuluyor.  Maalesef artık bu cinayetler trafik kazaları gibi sıradan haberler haline dönüştü. Barışma teklifine olumlu yanıt alamayan erkek nedense hemen cinnete bağlıyor ya kurşun yağmuruna tutuyor ya bıçaklıyor kadının yaşamına son veriyor. Şanslı olan kurtuluyor demek isterdim ama ne mümkün ölmediyse hastaneye kadar takip ediliyor muhakkak yaşamdan koparılıyor.  Dünyanın başka yerinde olsa yer yerinden oynar siyasi iktidar istifa etmek zorunda kalırdı. Maalesef bizim ülkemizi yönetenler döneminde kadın cinayetleri yüzde bin dörtyüz artmış durumunda. Bu durum siyasi iktidarın pekte umurunda değil. Kadın bakanlığının ismine bile tahammülleri yok adını aile bakanlığı yapı verdiler. Onların zihniyetine göre kadın evinde oturmalı üç çocuk doğurmalı ve ailenin mutluluğu için ev işlerini yapmalı. Zaten başbakan ne diyor kadın erkek eşitliği diyorlar hiç kadınla erkek eşit olur mu. Olmuyor da zaten kadın toplumun her katmanında ayrımcılığa tabi tutuluyor,şiddet görüyor. Bunlar medyaya yansıyanlar ya medyaya yansımayan kaç evde kadın şiddete maruz kalıyor siz düşünün.
  
Memleketimizin yargısı da erkek egemen zihniyetin yargısı olduğunu her seferinde gösteriyor. Son N.Ç kararı bunun en somut örneği. On üç yaşında bir kızın yirmi altı erkekle kendi rızasıyla birlikte olabileceğine karar verebilen hakimlerin hukuk bilgisinden değil insanlığından şüphe etmek gerekir. Tecavüze uğrayan kadını tecavüzcüsüyle evlendirilmesini savunan yargı üyeleri bile var bu ülkede.  Yargı böylede emniyet farklımı defalarca şikayet almalarına rağmen kadınları korumuyor hatta ikna edip kocalarının yanına göndermeye çalışıyor. Medyada kadın istismarında sınır tanımıyor adeta tecavüzü özendiren yayınlar yapıyor,gazete sayfalarında bıçaklanmış kadın resimleri sergileniyor. Görüldüğü gibi erkek egemen zihniyet tüm kurumların iliklerine işlemiş durumda.   AKP’nin bu duruma bir itirazı olacağını sanmıyorum.

Bunca kadın adeta soy kırıma uğrarken ülkemde yer yerinde oynaması gerekirken yaprak bile kıpırdamıyor. Kimse bir şey yapmıyor demiyorum yapanlar elbette var ama kolektif bir tepkiyi topyekün bir karşı duruşu henüz örgütlene bilmiş değil. Daha kaç kadının ölmesi gerekiyor ki bir ses seda verelim. Tamam siyasi iktidardan bir şey beklemek anlamsız,ama biz sosyalistlerin bu duruma bir dur demesi gerekiyor. Sosyalist partiler başta olmak üzere sendikalar ve meslek odalarında destek olacağı ses getirecek eylemler düzenlenmeli. Elbette salt eylemlerle kadın cinayetleri durmayacaktır ama en azından ülkemiz insanı bir başını kaldırıp bakması sağlana bilir,toplumsal bir duyarlılık yarata bilir.   

3 Kasım 2011 Perşembe

Manavgat’ın Suyundan Elinizi Çekin



Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu Manavgat çayının arıtılması sonu elde edilecek suya Libya’nın yeni yönetiminin talip olduğunu  kendilerinin de hazırlıklarını tamamladıklarını ve Manavgat sahilinden suyu teslim edebileceklerini belirtti*. Malum kendisi bakanlığının adı değişmeden önce Çevre ve Orman bakanıydı ama sorumlu olduğu ormanları çevreyi savunmak ve korumaktan çok doğayı ve çevreyi talan eden HES’leri savundu. Şimdide yine ülkemizin en önemli ihtiyacından olan sularımızın satılmasını savunuyor. Manavgat çayından elde edilecek suyun satışı aslında uzun yıllarda gündemde. Daha önce İsrail’e satışı gündeme gelmiş ama Gazze krizi yaşanınca gündemden düşmüştü. Şimdi Libya’ya satışıyla yeniden gündemde. 

Malum Libya’nın yeni yönetimiyle AKP hükümetinin arasının çok iyi olduğu biliniyor. Önce Kaddafi’nin elinden ödül alan ona dostum diyen NATO’nun Libya’da ne işi var diyen başbakan ABD bastırınca anında çark etmiş ve NATO operasyonlarına destek vermişti hatta bir bakan  Libyalı isyancılara parça parça para gönderdiklerini  söyledi.  Malum Libya’ya demokrasi getirecekleri için açıkça desteklenen ve kendine Ulusal Geçiş Konseyi diyen isyancılar NATO desteğiyle Kaddafi’yi linç ederek tasfiye edince hemen şeriat ilan etti. Şimdi bu yeni yönetim Manavgat’ın suyuna da talip olmuş bu yeni yönetimin en büyük destekçisi hükümetimizde hemen suyu veririz demiş.

AKP hükümetinin ülkemizdeki her kaynağı satma konusunda ki hızı hakikaten “takdire şayan”.  Aslında sularımızın ticarileştirilmesi uzun zamandır hızla hayata geçiriliyor bunlarda daha çok HES’ler eliyle yapılıyor. Daha öncede belirttik Karadeniz’den sonra en fazla HES Antalya’nın da içinde bulundu Batı Akdeniz hattında hayaat geçiriliyor. Yapılan HES’lerin ülkemizin elektrik ihtiyacının  çok az bir kısmını karşılayacağını artık herkes biliyor. Oysa ülkemizdeki kaçak elektrik kullanımı engellense yapılacak HES’lere bile ihtiyaç kalamayacak. Niyet başka olunca kaçak elektrik meselesi hiç dillendirilmiyor bile. Çünkü HES’leri yapanlar aynı zamanda suyun kullanım hakkını da almış oluyor. Yani hepimizin yaşaması için gerekli olan su artık birilerinin tekelinde olacak.

Belirtmek gerekir ki su sadece insanların yaşaması için değil tüm canlılar için olmazsa olmazdır. Hayvanlarda doğada suya muhtaçtır. Borulara hapsettiğiniz suyla doğanın ve hayvanların bağını kopardığınızda ekolojik sistemi de bozmuş oluyorsunuz. Doğayla bağı koparılan su sebebiyle iklimde de değişimine yol açacak. Suyun ticarileştirilmesiyle insanların suyu kullanımını engellenerek onların yerinden yurdundan olmasına sebep olunacak.
Ama tüm bunlar Orman ve Su İşleri Bakanının umurunda değil çünkü o bakanlığının himayesinde olan orman ve suyu korumakla değil onları nasıl para çevireceğini ve satacağının derdinde. Suların ticarileştirilmesine karşı HES’lere açılan her dava sert tepki veriyor HESçi şirketlere destek veriyor. 

AKP’de her türlü yasal düzenlemeyle HES yapımını garanti altına almaya çalışıyor. AKP’nin bu çabası boşuna değil hepimiz biliyoruz ki dünyada kullanıla bilir su açısından ülkemiz şanslı bile sayılır. İşte bu durum dünya su tekellerinin iştahını kabartıyor. Bugün bahçelerimizi suladığımız hayvanlarımıza su sağladığımız yaşamak için kullandığımız  sularımıza sahip çıkmazsak yarın çok geç olacak.  Bu nedenle başta bölgemizde yapılmak HES’ler başta olmak üzere Manavgat çayının satışına dur demek zorundayız. Bu sadece Antalya için değil ülkemiz içinde bir mücadele olacaktır. Su tüm canlıların ve doğanın olmazsa olmazıdır hepimizin geleceği için suyumuza sahip çıkalım.
*http://www.karasaban.net/manavgat-satiliyor/