30 Mart 2015 Pazartesi

CHP ÖN SEÇİMLER VE CHP’DEN “UMUDUNU” KESEMEYEN SOLCULAR


Cumhuriyet Halk Partisi ön seçim sürecini tamamladı. CHP’nin milletvekillerini belirlemek için ön seçim yapması belki de son yıllardaki en önemli politik hamlesi oldu. CHP’nin seçimlerde ne vaat edeceği ve ne söyleyeceğinden çok, başarısını belirleyecek şey bu ön seçimler olacaktır. CHP’nin özellikle AKP’nin geriletilmesi konusunda tüm solu ve toplumsal muhalefeti kapsayacak geniş tabanlı bir seçim işbirliğinden uzak durması, sağcı adaylar göstererek, sağdan oy alacağı “umudundan” vazgeçmemesi, bir kısım yerlerde ön seçim yapmaması, Kemal DERVİŞ gibi isimleri aday göstermek istemesi gibi olumsuzluklar mevcutsa da ön seçim gibi demokratik bir mekanizmayı işletmesi, CHP’nin hanesine artı olarak yazılacaktır. Özellikle Kemal KILIÇDAROĞLU’nun ön seçime giriyor olmasını da unutmamak lazım.  Hele ki şu günlerde Kaç-Ak saray merkezli, bir tek adam kültünün iyice yerleşmeye başladığı siyaset ortamında, KILIÇDAROĞLU ön seçime girerek, doğru bir tutum belirledi. Umarım ön seçim süreci gibi demokratik süreçler, CHP’nin tüm genlerine işlesin. Özellikle 90’lı yıllarla birlikte Deniz BAYKAL’ında büyük katkısıyla uzaklaştığı sosyal demokrat kimliğine geri dönebilsin.  

CHP’nin ön seçim yapması tabanına da bir hareketlilik kazandıracaktır. Malum herkes CHP örgütlerinin çalışmadığından bahseder. Örgütlerin çalışmamasının belki de en önemli nedenlerinden biri, aday belirleme süreçleri olmuştur. Bu süreçler hem milletvekilliğinde hem de yerel seçimlerde hep aynı şekilde işletilmiştir. Tabanın ne dediği, ne istediği dikkate alınmamış, genel başkanların istediği kişiler aday yapılarak, taban ve örgüt arasındaki mesafe sürekli açılmıştır. Bunun sonucunda seçimler süresince hantal, çalışmayan bir örgüt yapısı ortaya çıkmıştır. İşte ön seçim yapılması, en başta bu görüntüyü ortadan kaldıracaktır. Artık kimsenin bir bahanesi kalmayacak.

CHP’nin ön seçim yaptığı ve sonucu merak edilen illerden biri de Antalya idi. Sonuçlar epey şaşırtıcı oldu.  Dr. Niyazi Nefi KARA oyları sildi süpürdü ve birinci oldu. Kendini ikinci “kurucu” genel başkan olarak kabul eden Deniz BAYKAL ise, ikinci olabildi. Özellikle Muratpaşa, Konyaaltı, Döşemealtı ve Kepez gibi ilçelerde Deniz BAYKAL ancak dördüncü olabildi. Muratpaşa’da sandıklar ilk açıldığında ise, Baykal ancak 8. Sırada kendine yer bulabilmişti. Baykal’ı özellikle doğu ve batı illerinden gelen oylar kurtardı. O oylarda birinci çıkmasına yetmedi. Baykal ikinci olabilse de kendisine yakın Yıldıray SAPAN ve Gürkut ACAR gibi isimler listeye giremedi.

Onlar listeye giremediği gibi, Baykal’ın arasının limoni olduğu Antalya Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Mustafa AKAYDIN ve bir önceki İl başkanı Devrim KÖK, Baykal’ın hemen ardından 3.ve 4. Sıradan seçildiler. Özellikle merkez ilçelerde her iki isim, Baykal’dan daha çok oy aldılar. Yerel seçim sürecinde Baykal ve ona yakın isimlerin pasif bir tutum içinde olduğu çokça söylendi. Bu tutum özellikle seçimin kaybedilmesinde de büyük bir faktördü.  Akaydın’ın aldığı oylar gösteriyor ki, özellikle merkezde, CHP tabanı hocaya sahip çıkmış.

Ön seçimde CHP tabanı, kadınlara hiç şans tanımamış. Seçilme şansı olan bir kadın aday dışında, sıralamaya girenlerin çok şansı yok gibi.

Ön seçimin sonuçlarının ilginç bir noktası sosyalist olduklarını söyleyip, sol söylem kullanan adayların hüsran yaşamış olması. Seçilebilecek yerden listeye giren bir tane bile “sosyalist” aday göremedim. Antalya’da CHP tabanı sosyalistlere şans tanımamış demek ki. CHP Antalya için kontenjan adayı olarak da ATSO başkanı Çetin Osman  BUDAK’ı aday gösterdi. CHP Antalya’da hayli ulusalcı bir listeyle seçime girecek. Ne yapalım CHP’den umudunu kesemeyen solcularımıza hayırlı olsun. 

     

4 Mart 2015 Çarşamba

IŞIK DEĞİL, ATEŞ SAÇAN ÜNİVERSİTE


Akdeniz Üniversitesi’nin sloganı malum “ışık saçan, toplumu aydınlatan bir dünya üniversitesi”. Ancak üniversite bu ara ışık saçmıyor, ateş saçıyor. Bu ateş, ateşli silahlardan kaynaklanıyor. Akdeniz Üniversitesi’nde çekilen, önce sosyal medyada yayılan sonra da basına yansıyan fotoğrafta, belinde silah olan bir öğrenci rahatlıkla yerleşke içinde dolaşabiliyor. Bu silah olayı üniversitedeki ne ilk ne de son olay.  Daha öncede benzer bir olay yaşanmış, en son iki ay önce stant açan öğrencilere faşist bir grup bıçaklarla saldırmıştı. Şans eseri can kaybı yaşanmadı.

Son günlerde üniversitelerde faşist saldırıların arttığını görüyoruz. Bu saldırılar tesadüfi ve spontane saldırılar değil. İç güvenlik yasasıyla sokağı bastırmayı amaçlayan AKP, bu tarz saldırılarla da üniversite muhalefetini yıldırma çabası içinde. Bu iş için de ülkücü faşist çeteleri sokağa salmış durumda. Sokağı teslim alamayacakları gibi, üniversiteleri de teslim alamayacaklar.

Önce Ege Üniversitesi’nde ellerinde satır ve sopalarla, stant açan solcu öğrencilere saldırıyorlar. Saldıran kendileri olmalarına rağmen, bir arkadaşları hayatını kaybediyor.  Bu olayın ardından diğer üniversitelerde de saldırıya geçiyorlar. En son yine Ankara Üniversitesi Dil, Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde solculara saldırıyorlar, öğrencilerin üzerine ateş açıyorlar.

Devrimci öğrenciler bir tane bildiriyi bile içeri sokamazken, onlar satırlarla, bıçaklarla ve tabancalarla yerleşkelerin içinde cirit atıyorlar. Nedense hiçbiri ceza almıyor. Akdeniz Üniversitesi’nde yolsuzluklardan dolayı rektörü protesto eden yüzlerce öğrenciye soruşturma açılırken, öğrencilere satır ve bıçakla saldıranlara dokunulmuyor.

En son belinde silahla görüntülenen öğrenci hakkında bir işlem yapılmadığı gibi, bir açıklama yapma gereği bile duyulmuyor.

Rektörlük yerine açıklamayı nedense Öğrenci Konseyi yapıyor. Konsey, fotoğrafın montaj olduğunu anında anlayıvermiş.

En büyük icraatı ülkücü Ahmet ŞAFAK’la söyleşi yapmak olan konseyin, bu silahlı faşiste ve saldırılara karşı tavır alması elbette beklenemez.

Üniversiteler içinde satırla, bıçakla ve silahla gezenlerin bu pervasızlığı rektörlükler ve polisle olan işbirliklerinden kaynaklanıyor.

Her saldırıyı “karşıt görüşlüler çatıştı” diye veren medyaya bir kere daha hatırlatmak lazım, üniversitelerde karşıt görüşlülerin, sağcıların solcuların çatışması yok, faşist saldırılar var. Artık bunu bir anlayın.

Bu faşist saldırılara karşı can güvenliğini ve eğitim hakkını savunmak meşrudur. Üniversiteler faşist çetelerin eline bırakılamaz.

Akdeniz Üniversitesi’nde adı yolsuzluklara bulaşmış rektör, artık öğrencilerin can güvenliğini de sağlayamamaktadır. Bundan sonra Akdeniz Üniversitesi’nde yaşanacak en ufak bir olaydan, bu silahlı çetelere göz yuman üniversite yönetimi sorumludur.