Mustafa
SUPHİ ve 14 yoldaşı katledileli, tam 93 yıl oldu. Mustafa SUPHİ ve 14 yoldaşı,
bugün çok aşina olduğumuz bir şekilde planlı bir cinayete kurban gitti. Bu plan,
Mustafa SUPHİ ve yoldaşları ülkeye girer girmez, uygulanmaya başlandı. Mustafa
SUPHİ, 28 Aralık 1920’de Kars’tan Türkiye’ye giriş yaptı. Burada birkaç gün
kaldıktan sonra, Ankara’ya gitmek için Erzurum’a geçti. Daha Erzurum’a varmadan
örgütlenen gericiler, Mustafa SUPHİ ve arkadaşlarının şehre girişine engel
oldular. Şehre giremeyen Mustafa SUPHİ, Bayburt’a yönlendirilir. Trabzon
üzerinden Ankara’ya ulaşabileceği, söylenir. Ama Trabzon’da da hazırlıklar
tamamlanmıştır. Topal Osman’ın adamı Kâhya Yahya ve adamları tarafından
kışkırtılan halk, Mustafa SUPHİ ve arkadaşlarına saldırır. Aynı günün akşamı,
28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan bir motora bindirilerek, Karadeniz’e açılırlar.
Onlardan biraz sonra da Kâhya Yahya ve adamları başka bir motorla peşlerine
takılarak, Karadeniz’de Mustafa SUPHİ ve yoldaşlarını öldürürler.
Yeni
kurulmakta olan Türkiye Devleti, ilk siyasi cinayetini böylece işlemiş olur.
Devlet yeniydi ama eski yöntemleri kullanmakta bir sakınca görmüyordu. Mustafa SUPHİ’nin ve arkadaşlarının akıbetini
soran Sovyetler’e, olayın bir deniz kazası olduğu söylenir. Sovyetler’de işin
ardını çok kovalamaz. Olayın failleri de peşi sıra öldürülür, önce Kâhya Yahya
sonra da Topal Osman. Topal Osman, Ermeni tehcirinde birçok Ermeni’yi katledip,
soymuştur. Ayrıca Milletvekili Ali Şükrü Bey’inde katilidir. Bu Topal Osman’ın
heykeli, derin devlet denince ülkemizde ilk akla gelen isim, Veli Küçük
tarafından Giresun’a dikilmiştir.
Yeni
kurulmakta olan Türkiye, ülkede Sol düşüncenin filizlenmesini bu cinayetle
engellediğini düşünmektedir. Yıkılmakta olan Osmanlı da benzer bir faaliyet
içindedir. Mustafa SUPHİ’nin
öldürülmesinden iki yıl sonra, işgal altındaki Osmanlı başkenti İstanbul’da bir
başka Sosyalist daha öldürülür. Osmanlı
Sosyalist Fırkası’nın kurucularından İştirak Gazetesinin sahibi ve yazarı olan
Hüseyin Hilmi namı diğer İştirakçi Hilmi, 16 Kasım 1922 gecesi İstanbul’da
Bozdoğan Kemerleri’nin dibinde, eski bir polis olan Kalkandereli Ali Haydar
tarafından vurularak öldürülmüştür.
Mustafa
SUPHİ ve yoldaşlarının katledilmesinde olduğu gibi, bu cinayette karanlıkta
kalmıştır. Osmanlı Sosyalist Fırkası 1910’da kurulmuş, kurulduğu andan itibaren
yoğun baskılar altında faaliyet yürütmüştür.
Kuruluşundan üç yıl sonra 1913 yılında, Mahmut Şevket Paşa’ya düzenlenen
suikast bahane edilerek, İttihat ve Terakki tarafından kapatılır. İttihat
Terakki’nin iktidardan düşmesinin ardından, Osmanlı Sosyalist Fırkası Türkiye
Sosyalist Fırkası olarak yeniden tarih sahnesine çıkar. Bu iki dönemde de İştirakçi Hilmi, Fırka Başkanlığı
yapmıştır. Osmanlıdaki birçok grevde onun rolü ve örgütçülüğü vardır. Gözünü
budaktan sakınmamıştır, çıkardığı gazeteler ve kurduğu parti defalarca
kapatılsa da yılmamıştır.
Çalışkanlığı,
işçilere attığı nutukları*, sürekli giydiği kırmızı yeleği, Türkiye Sosyalist Fırkası
bayraklı kırmızı otomobili ve parlak günlerinde fırka binasına diktirdiği kızıl
bayrağı, onun renkli kişiliğinin son
anlarıdır. İştirakçi Hilmi, işgal devletlerinin de hedefindedir. Kontrol altına
alınması gereken bir güç olarak görülür. Çünkü Osmanlı’da birçok işletme
onların elindedir. Bu işletmelerde işçiler, yok pahasına çalıştırılmaktadır.
İşçiler bu zor şartlar karşısında, sürekli greve gitmektedir. İşte bu grevlerin
arkasındaki güçtür İştirakçi Hilmi, o yüzden işgal güçlerinin de hedefindedir.
Cinayetin arkasında işgal güçlerinin olması da büyük bir ihtimaldir. İştirakçi
Hilmi’nin zaman zaman işgal güçleriyle girdiği ilişkiler de eleştiri konusu
olmuştur. İştirakçi Hilmi günahıyla sevabıyla ömrünü, Sosyalizm mücadelesine
adamış ve bu uğurda hayatını kaybetmiştir.
Yıkılan
Osmanlı da, yeni kurulan Türkiye de Sosyalizm düşüncesinin bu topraklarda boy
vermesine müsaade etmemek için, elinden geleni yapmıştır. O yüzdendir ki
yöntemleri aynı olmuştur. İttihat Terakki’nin koyduğu grev yasağını Türkiye
Cumhuriyeti de aynen alıp uygulamış ve yıllarca yürürlükte kalmıştır. Eskisiyle
yenisiyle, deriniyle paraleliyle devlette sola düşmanlık geleneği devam
etmiştir, halen de etmektedir. Osmanlı’dan Türkiye’ye, tüm zorbalığa, baskıya
ve zulme rağmen, Devrimci Mücadelenin ışığı bu topraklarda hiç sönmedi ve
sönmeyecektir.
*Hamit Erdem, Osmanlı Sosyalist Fırkası ve İştirakçi
Hilmi Sel yayınları 2012 sf 6
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder