29 Ocak 2014 Çarşamba

Mustafa Suphi’den İştirakçi Hilmi’ye…


Mustafa SUPHİ ve 14 yoldaşı katledileli, tam 93 yıl oldu. Mustafa SUPHİ ve 14 yoldaşı, bugün çok aşina olduğumuz bir şekilde planlı bir cinayete kurban gitti. Bu plan, Mustafa SUPHİ ve yoldaşları ülkeye girer girmez, uygulanmaya başlandı. Mustafa SUPHİ, 28 Aralık 1920’de Kars’tan Türkiye’ye giriş yaptı. Burada birkaç gün kaldıktan sonra, Ankara’ya gitmek için Erzurum’a geçti. Daha Erzurum’a varmadan örgütlenen gericiler, Mustafa SUPHİ ve arkadaşlarının şehre girişine engel oldular. Şehre giremeyen Mustafa SUPHİ, Bayburt’a yönlendirilir. Trabzon üzerinden Ankara’ya ulaşabileceği, söylenir. Ama Trabzon’da da hazırlıklar tamamlanmıştır. Topal Osman’ın adamı Kâhya Yahya ve adamları tarafından kışkırtılan halk, Mustafa SUPHİ ve arkadaşlarına saldırır. Aynı günün akşamı, 28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan bir motora bindirilerek, Karadeniz’e açılırlar. Onlardan biraz sonra da Kâhya Yahya ve adamları başka bir motorla peşlerine takılarak, Karadeniz’de Mustafa SUPHİ ve yoldaşlarını öldürürler.

Yeni kurulmakta olan Türkiye Devleti, ilk siyasi cinayetini böylece işlemiş olur. Devlet yeniydi ama eski yöntemleri kullanmakta bir sakınca görmüyordu.  Mustafa SUPHİ’nin ve arkadaşlarının akıbetini soran Sovyetler’e, olayın bir deniz kazası olduğu söylenir. Sovyetler’de işin ardını çok kovalamaz. Olayın failleri de peşi sıra öldürülür, önce Kâhya Yahya sonra da Topal Osman. Topal Osman, Ermeni tehcirinde birçok Ermeni’yi katledip, soymuştur. Ayrıca Milletvekili Ali Şükrü Bey’inde katilidir. Bu Topal Osman’ın heykeli, derin devlet denince ülkemizde ilk akla gelen isim, Veli Küçük tarafından Giresun’a dikilmiştir.

Yeni kurulmakta olan Türkiye, ülkede Sol düşüncenin filizlenmesini bu cinayetle engellediğini düşünmektedir. Yıkılmakta olan Osmanlı da benzer bir faaliyet içindedir.  Mustafa SUPHİ’nin öldürülmesinden iki yıl sonra, işgal altındaki Osmanlı başkenti İstanbul’da bir başka Sosyalist daha öldürülür.  Osmanlı Sosyalist Fırkası’nın kurucularından İştirak Gazetesinin sahibi ve yazarı olan Hüseyin Hilmi namı diğer İştirakçi Hilmi, 16 Kasım 1922 gecesi İstanbul’da Bozdoğan Kemerleri’nin dibinde, eski bir polis olan Kalkandereli Ali Haydar tarafından vurularak öldürülmüştür.

Mustafa SUPHİ ve yoldaşlarının katledilmesinde olduğu gibi, bu cinayette karanlıkta kalmıştır. Osmanlı Sosyalist Fırkası 1910’da kurulmuş, kurulduğu andan itibaren yoğun baskılar altında faaliyet yürütmüştür.  Kuruluşundan üç yıl sonra 1913 yılında, Mahmut Şevket Paşa’ya düzenlenen suikast bahane edilerek, İttihat ve Terakki tarafından kapatılır. İttihat Terakki’nin iktidardan düşmesinin ardından, Osmanlı Sosyalist Fırkası Türkiye Sosyalist Fırkası olarak yeniden tarih sahnesine çıkar.  Bu iki dönemde de İştirakçi Hilmi, Fırka Başkanlığı yapmıştır. Osmanlıdaki birçok grevde onun rolü ve örgütçülüğü vardır. Gözünü budaktan sakınmamıştır, çıkardığı gazeteler ve kurduğu parti defalarca kapatılsa da yılmamıştır.

Çalışkanlığı, işçilere attığı nutukları*, sürekli giydiği kırmızı yeleği, Türkiye Sosyalist Fırkası bayraklı kırmızı otomobili ve parlak günlerinde fırka binasına diktirdiği kızıl bayrağı,  onun renkli kişiliğinin son anlarıdır. İştirakçi Hilmi, işgal devletlerinin de hedefindedir. Kontrol altına alınması gereken bir güç olarak görülür. Çünkü Osmanlı’da birçok işletme onların elindedir. Bu işletmelerde işçiler, yok pahasına çalıştırılmaktadır. İşçiler bu zor şartlar karşısında, sürekli greve gitmektedir. İşte bu grevlerin arkasındaki güçtür İştirakçi Hilmi, o yüzden işgal güçlerinin de hedefindedir. Cinayetin arkasında işgal güçlerinin olması da büyük bir ihtimaldir. İştirakçi Hilmi’nin zaman zaman işgal güçleriyle girdiği ilişkiler de eleştiri konusu olmuştur. İştirakçi Hilmi günahıyla sevabıyla ömrünü, Sosyalizm mücadelesine adamış ve bu uğurda hayatını kaybetmiştir.

Yıkılan Osmanlı da, yeni kurulan Türkiye de Sosyalizm düşüncesinin bu topraklarda boy vermesine müsaade etmemek için, elinden geleni yapmıştır. O yüzdendir ki yöntemleri aynı olmuştur. İttihat Terakki’nin koyduğu grev yasağını Türkiye Cumhuriyeti de aynen alıp uygulamış ve yıllarca yürürlükte kalmıştır. Eskisiyle yenisiyle, deriniyle paraleliyle devlette sola düşmanlık geleneği devam etmiştir, halen de etmektedir. Osmanlı’dan Türkiye’ye, tüm zorbalığa, baskıya ve zulme rağmen, Devrimci Mücadelenin ışığı bu topraklarda hiç sönmedi ve sönmeyecektir.
*Hamit Erdem, Osmanlı Sosyalist Fırkası ve İştirakçi Hilmi Sel yayınları 2012 sf 6

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder