27 Eylül 2012 Perşembe

“Salon sizinse çimenler bizim”



Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü, üniversite yerleşkesi içinde Eğitim-Sen Antalya Şubesi ile birlikte “Nasıl Bir Üniversite ve İlköğretimden Yükseköğretime 4+4+4” konulu panel yapmak için salon isteyen, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği’nden “salon hizmet bedeli” ödemesini istemiş. Bir de üniversite içinde bu yıldan itibaren salon tahsisinde bazı kısıtlamalar getirmiş. Artık ‘siyasi içerikli, genel ahlaka aykırı ve kamu düzenini bozmaya yönelik’ program düzenlenemeyecekmiş. Üniversite rektörlüğü değil, sanki emniyetin “terörle mücadele şubesi.”

Biliyoruz ki, daha önce yapılan benzer etkinliklerden herhangi bir ücret talep edilmiyor veya program kısıtlaması yapılmıyordu. Tabii bu, Öğretim Elemanları Derneği için geçerliydi. Zaten muhalif öğrencilere ne kulüp kurduruluyor, ne de salon tahsis ediliyordu. İsrafil KURTCEPHE rektör seçildiğinden bugüne, muhalif öğrencileri ve öğretim üyelerini baskılarla ve soruşturmalarla yıldırmaya çalışıyor. Onların karşısına her türlü engeli koymaktan çekinmiyor. Şimdi de öğretim elemanlarının karşısına, ücretli salon uygulamasını koyarak başka bir baskı uyguluyor. Kendisi üniversiteyi bir işletme, öğrencileri de bir müşteri gibi görüyor olabilir. Ama durum sadece bununla açıklanamaz. O, kendisine “teveccüh” gösteren ve kendisini rektör atayan siyasi iktidara diyetini ödüyor. Bir rektör gibi değil de, siyasi iktidarın bir memuru gibi görev yapıyor. O yüzden, siyasi iktidarın hedef tahtasında olan Eğitim-Sen’e salon vermemek için elinden geleni yapıyor, her türlü engeli çıkarıyor. Maazallah Eğitim-Sen’li bir konuşmacı çıkarda 4+4+4 eğitim sistemini eleştirir, parasız, bilimsel,  anadilde eğitimi savunabilir, başka biri “ülkede demokrasi yok”, “Suriye ile savaşa hayır!” diyebilir. Böyle zararlı düşünceleri öğrencilere aşılayabilir. Rektörlüğün görevi ne zaten? Kendileri söylemiş “siyasi içerikli ve kamu düzenini bozucu etkinliklere izin vermemek.”

Akdeniz Üniversitesi Rektörü, özgür düşünce ortamının olması gereken üniversitede bu ortamın yaratılmaması için elinden gelen her türlü gayreti gösteriyor. Ona göre üniversite, düşünce değil, nanoteknolojiyle piyasaya mal üretmeli. Ya da düşünce üretecekse, panel yapacaksa kendileri gibi düşünecekler, onların istediği gibi paneller yapacaklar. 

Öğretim Elemanları Derneği, tüm engellemelere rağmen parayı verip, salonu tahsis ederek paneli yapmaya karar vermiş. Bence, paneli yapmakta ısrarcı olmak doğru ama salon için para ödenmemeliydi. Gerekirse, öğrencilerle birlikte kampus içinde, herhangi bir kantinde, boş bir alanda veya çimenlerde oturup bu paneli yine yapabilirlerdi. O panelin katılımcılarının da bu durumdan rahatsız olacaklarını sanmıyorum. Böylece siyasi baskının yanında bu ücret baskısına boyun eğmemiş olurlar, “salonlar sizinse çimenler de bizim” deyip “oturur panelimizi yaparız” diyebilmeliydiler.