16 Mayıs 2014 Cuma

O TEKMENİN O TOKADIN HESABI ELBET SORULACAK!






Soma’da, ülke tarihinin en büyük maden faciası yaşandı. Son açıklanan resmi rakamlara göre, can kayıpları 284 diye verilse de can kayıplarının çok yüksek olduğu iddia ediliyor. Vardiya değişimi esnasında, içeride 700 işçi olduğu iddia ediliyordu. İddia ediliyor diyorum; çünkü yazıyı yazmaya başladığım ana kadar madenin sorumluları içeride ne kadar işçi olduğu hakkında, net bir açıklama yapmış değiller. Bugün düzenledikleri basın toplantısında, 787 işçinin olduğunu açıkladılar,18 işçi ise faciadan sağ kurtulmuş. İçeride mahsur kalanlar için, gün geçtikçe, umut giderek azalacak. Madende yaşanan facianın teknik sebeplerine değinecek değilim. Bu konuyu işin uzmanları, facia yaşandığı günden beri detaylarıyla anlatıyor.



Facia kadar üzücü olan, iktidarın tutumudur. Anlaşılıyor ki maden sahibi şirket ve iktidar arasında organik bir bağ var. Olay olduğu andan itibaren, iktidar mensupları madenin ne kadar güvenilir olduğu ve kaç kez denetlendiğini tekrarlayıp duruyorlar. Normalde şu an yargı karşısında olması gereken şirket yetkilileri, basın toplantısı düzenleyip, yüzsüzce hiçbir ihmalleri olmadığını söylüyor. Birde ihmalleri olsa yaşanacak facianın boyutunu siz düşünün. Herhalde bütün Soma’yı havaya uçururlardı.



AKP iktidarı facia yaşandığı andan itibaren, kamuoyuna sağlıklı bilgi vermiyor. Kamuoyunu doğru bilgilendirmedikleri gibi, yakınlarından haber bekleyen ve yakınlarını kaybeden ailelerin acılarına bile saygı duymuyorlar.



Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, binlerce korumayla Soma’ya gitti. Zonguldak Kozlu’da yaşanan maden faciasının ardından yaptığı konuşmanın bir benzerini, Soma’da da yaptı. Yine “ bu tür olaylar bu işin fıtratında vardır” dedi. Yüzyıl önce yaşanmış maden kazalarından bahsetti. Ama ne sorumluların açığa çıkarılacağından, ne de en baş sorumlu kendileri olduğu için istifa edeceklerinden, tek kelime bile bahsetmedi.



Oysa gerçek bir demokrasiye sahip ülkelerin fıtratında, istifa etmek gibi bir olay var. Bakın Güney Kore Başbakanına, içinde öğrencilerin olduğu gemi batınca, “bu işin fıtratında bu var, bu tür olaylar dünyanın her yerinde oluyor.” demedi, sorumluluğunun gereğini yerine getirdi ve istifa etti.



Zaten Recep Tayyip ERDOĞAN’dan böyle bir açıklama beklemiyorduk. Yine bizi yanıltmadı. Üstüne bir de acıları henüz taze olan, Soma halkına nefret kustu. Kendine tepki gösteren vatandaşa “İsrail dölü” deyip, tokat attı. Başbakan bunu yapar da müşaviri durur mu? Başbakanlık Müşaviri Yusuf YELKEN de Başbakanı protesto sırasında özel harekât polisleri tarafından gözaltına alınmak istenen, yakını madende mahsur kalan bir vatandaşa hınçla tekme vuruyordu. Tüm bunlar yaşanırken merkezi ve yandaşı tüm medya, yine üç maymunu oynadı.



Ülkenin en büyük maden faciasından biri yaşanıyor ve o ülkenin Başbakanı halkının acısını paylaşacağına, müşaviriyle birlikte halkına saldırıyor. O tokat, o tekme bütün bir halka atılmıştır. Nasıl bir Türkiye istediklerinin kanıtıdır. Kendilerine itaat etmeyen, boyun eğmeyen herkese, neyi reva gördüklerinin göstergesidir. Nasıl bir korku içinde olduklarının ispatıdır.



Korkuyorlar, çünkü biliyorlar ki bu facianın asıl sorumlusu kendileridir. Bu facia bir kaza değil, hele hele kader hiç değil. Tamamen AKP’nin eseridir. Kendileri servetlerine servet katarken, üç kuruşa çalışan işçinin sağlığını, can güvenliğini nasıl hiçe saydıklarının göstergesidir. Özelleştirme adı altında maden yataklarını yandaşlara devredip, alabildiğine güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılmasının sonucudur, bu facia. Yaygınlaştırdıkları sömürü düzenin eseridir.



Şimdi bu düzen lime lime dökülmektedir. Emekçinin kanı ve canı üzerinden semirdikleri bu düzenin, yine emekçilerin uyanışıyla yıkılacağını bildikleri için, korkuyorlar. O yüzden daha acısı taptaze olan halka saldırıyorlar, tokat atıyor, tekmeliyorlar. Ama unutmasınlar ki, o tokadın, o tekmenin hesabı er geç bir gün sorulacaktır. Emekçilerin nasırlı yumruğu, bu yolsuzluğa batmış, çürümüş iktidarın tepesinde, balyoz gibi patlayacaktır.

8 Mayıs 2014 Perşembe

ÖDP Yalanlar, Gerçekler



Son günlerde ardı ardına ÖDP eleştirileri yayınlanıyor. Neredeyse patlama yaşanıyor dersek, yalan olmaz. Özellikle HDP ve bileşenlerinden. Bayram değil, seyran değil nedir bu işin sebebi diye insan merak etmiyor değil? ÖDP’yi eleştiri kervanına, uzun dönem ÖDP içinde siyaset yapan ve Ufuk URAS ekibiyle birlikte partiden ayrılan Gökhan KAYA’da katıldı. Gökhan KAYA ÖDP’den ayrıldığından beri, ÖDP düşmanlığında en önde bayrak sallıyor. 

Gökhan KAYA, Yeni Özgür Politika Gazetesi’nde Selahattin ERDEM imzasıyla yayınlanan makale üzerinden, ÖDP’yi ulusalcılıkla, Kürt kimliğine düşman olmakla ve CHP kuyrukçuluğuyla itham ediyor. CHP ve ulusalcılılarla işbirliğinin, Gezi'de de sürdüğünü söylüyor. Yine Yeni Özgür Politika Gazetesi’ndeki makalede olduğu gibi, ÖDP’yi HDP’ye katılmadığı için suçlu ilan ediyor.

Neresinden tutsan orasından elinde kalan bir yazı.  Öncelikle, şu CHP meselesine değinmek lazım. ÖDP kurulduğu günden bu yana açık ya da gizli, asla CHP’yi desteklememiştir. Kitlesine bu konuda telkinde bulunmamıştır. Ancak zamanında BDP’nin öncülü diyeceğimiz HEP, SHP ile genel seçimlerde ittifak yapmıştır. 30 Mart seçimleri öncesi HDP heyeti gidip, CHP ile ittifak görüşmelerinde bulunmuş, BDP Milletvekili Hasip KAPLAN Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, CHP ile ittifak yapabileceklerini ifade etmiştir. Tüm bunlar ortadayken, CHP kuyrukçusu olan ve CHP’nin taşeronluğunu yapan ÖDP mi oluyor? Gelelim yerel seçimlerde CHP ile yapılan ittifaklara, CHP ile Avanos, Tonya, Fındıklı gibi yerlerde ittifaklar yapılmıştır. Bu ittifakların nasıl yapıldığı, adayların nasıl belirlendiği kamuoyuna deklere edilmiştir.  Bu ittifaklar o bölgelerde gerçekleşen direnişler ve bu mücadele pratikleri içerisinde oluşmuştur. Koltuk pazarlıkları üzerinden değil.

Gökhan KAYA ÖDP’yi, Gezi'de CHP ve Ulusalcılarla işbirliği yapmakla itham ediyor.  Genel Başkanından üyesine, Gezi Direnişi’nin içinde yer alan ÖDP’ye böyle bir suçlamada bulunmak, en hafif tabiriyle insafsızlıktır, iftiradır. Gezi Direnişi’nde “darbeci” arayanları, tüm Türkiye alenen görmüştür.

Kaya ÖDP’yi HDP’ye katılmadığı için, yine suçlu ilan ediyor. ÖDP, HDP tartışmaları başladığından beri tavrını net olarak ortaya koymuş, HDP’ye neden katılmayacağını işin muhataplarıyla paylaşmıştır. Acaba ÖDP kendi kuruluş sürecinin kötü bir kopyası olan, HDP’ye neden katılmak zorunda? Referandum sürecinde AKP’ye koltuk değneği olanlarla ideolojik bir hesaplaşma yapılmadan, nasıl aynı yol yürünebilir.

Gökhan KAYA yine Cumhurbaşkanlığı meselesi üzerinden, ÖDP’ye vurmaya çalışıyor. ÖDP’nin Birleşik Muhalefet çalışmasının, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi, CHP’nin sol içindeki taşeronluğunu yaptığı, bir hegemonya çalışması olduğunu iddia ediyor. ÖDP’ye dönük başlayan bu saldırıların arkasında, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olduğu kanısındayım. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde de referandum dönemine benzer, ya bir “yetmez ama evet” ve boykot tavrı ya da AKP ile açık bir ittifak gerçekleşebilir. Bunun karşısında gelişecek muhalefetin ana gövdesini, referandum sürecinde olduğu ÖDP’nin oluşturacağını biliyorlar. Böyle bir muhalefete ve gelişecek tepkilere karşı şimdiden, ÖDP’yi hedef almaya çalışıyorlar. Cumhurbaşkanlığı sürecinde örtülü de olsa, AKP’ye verilecek bir destek, HDP’yi darmadağın edecektir. Zaten seçim sonrası, HDP içinde başlayan tartışmalar, BDP’nin HDP’ye katılması, HDP’nin bıçak sırtı bir hatta gittiğini göstermektedir.

Gökhan KAYA’nın bir başka iftirası da Alper TAŞ’ın, CHP’den milletvekilliği beklediği saçmalığı. Kusura bakmasın ama Alper TAŞ veya herhangi bir başka ÖDP’linin vekillik ve başka makam sevdaları olsaydı, sizle birlikte ÖDP’den ayrılırdı. ÖDP içindeki ideolojik mücadeleyi kaybedip, partiyi terk ettiniz; şimdi ulusalcılık masallarıyla insanları kandırabileceğinizi zannediyorsunuz.