24 Haziran 2015 Çarşamba

Antalyaspor’un Flaş Transferlerinin Sırrı Ne?


Bir yıl aradan sonra yeniden süper lige yükselen Antalyaspor’da ilginç gelişmeler yaşanıyor. Sezona kötü başlayan ve ardı ardına teknik direktör değiştiren Antalyaspor, en son Yusuf ŞİMŞEK’le süper lige çıkmayı başardı. Şimdi de ardı ardına yapılan, flaş transferlerle gündemde. Antalyaspor, dünya yıldızları ETO ve RONALDİNHO’yu kadrosuna katmaya çalışıyor. ETO transferinin bittiği söylenirken, RONALDİNHO’nun düşünmek için süre istediği belirtiliyor.
ETO için "anlaşıldı" denilse de henüz kesinleşmiş görünmüyor. Yöneticiler ETO formalarıyla poz verseler bile, imza için gidilen İtalya’da pürüzler çıktığını basından izliyoruz. Taraftarlar da "ha geldi, ha gelecek" deyip havaalanında sabahlayıp duruyor. (yazımı yazdığım şu saatlerde de ETO henüz imzayı atmış değil)

Taraftar bekleyedursun, biz kafamıza takılan sorulara cevap bulmaya çalışalım. Antalyaspor bu kadar maliyetli transferlere neden gerek duyuyor? Üç yıllığına anlaşma sağlandığı iddia edilen ETO’ya ödenecek ücret, 12 Milyon Euro. Antalyaspor Başkanı Gültekin GENCER transferlerin sebebini, "tribünleri doldurmak" olarak açıklıyor. Antalyaspor geçen yıl ortalama 1250 kişiye oynamış. Süper ligdeki son sezonunda ortalama seyirci sayısı 3000 kişi. Yani Antalyalılar takımlarını desteklemeye genelde gitmiyor. Çünkü şehir bir Eskişehir, Bursa veya Adana gibi futbol şehri değil. Şehre kimliği veren asıl şey, turizm. Yani ETO ve RONALDİNHO bile gelse, stadyumun tamamen dolma şansı çok zor.  Ama bu riske giriliyor. Çünkü herşey, yeni yapılan stadyumu doldurma üzerine kurulu.

Aslında transferler Antalyaspor’un yararına değil, Antalya AKP teşkilatının yararına yapılıyor. Zaten daha baştan, "ETO’nun Dışişleri Bakanı Mevlüt ÇAVUŞOĞLU’nun tahsis ettiği uçakla getirileceği" haberinin yayılması, bu PR çalışmasının* ilk aşamasıydı. Ama tepkiler tam tersi olunca, hemen açıklama değiştirildi.

Herkesin malumu olduğu gibi, bu kadar büyüğüne çok ihtiyaç olmamasına ve yerinin yanlış olduğu belirtilmesine rağmen, kente 33 bin kişilik bir stadyum yapıldı. Şimdi de bu stadyumun doldurulması gerekiyor. Stadyumun bir kılıf olduğu, asıl derdin yanına yapılan AVM ve rezidanslar olduğu artık herkes tarafından biliniyor.

Stadyum bitti, Antalyaspor’da süper lige çıktı. Şimdi stadyum doldurulacak diye, Antalyaspor’un geleceği karartılıyor. Sırf AKP’nin reklamı olsun diye. Eğer transferler gerçekleşirse, muhtemelen stadyumun açılışı bu transferlerin tanıtımıyla birlikte yapılacak. Tanıtımda da Dışişleri Bakanı Mevlüt ÇAVUŞOĞLU ve Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes TÜREL en başta olacak. Belki seçim mitinglerinde açılışını yapamadığı için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’da gelir ve kadro tamamlanır. Böylece "bakın ne güzel stadyum yaptık, mis gibi de iki dünya yıldızı getirdik. Gelin maçları izleyin, hatta yanındaki rezidanslardan da almayı unutmayın" denir.

*PR kurumların amaç ve hedefleri doğrultusunda kendileri için geliştirdiği tanımın kamuoyu tarafından aynı şekilde algılanabilmesini sağlayacak faaliyetler bütünüdür.

9 Haziran 2015 Salı

Erdoğan’ın Kabusu Haziran!!


Nihayet 7 Haziran seçimleri bitti. Seçimin en büyük galibi, yüzde 10 barajını aşmayı başaran HDP oldu. Özellikle Roboski ile başlayan Kobane ile doruğa çıkan süreçle birlikte muhafazakâr Kürtlerin AKP’den çözülme süreci hızlandı. HDP’nin Kürt illerinde aldığı oy oranlarına bakınca, durum daha net ortaya çıkıyor. Kürt seçmenin AKP’den kopuşunun yanında, büyük kentlerde de HDP oylarını artırarak barajı geçmeyi başardı. Batıdaki Kürt seçmenin yanı sıra, CHP’den de oy almayı başardı. HDP’nin barajı aşması Murat YETKİN’in ifadesiyle söylersek, “2002’de barajla tek başına iktidar olan AKP, 2015’de bu sefer baraj yüzünden yüzde 41’e rağmen tek başına iktidar olamadı.”

Seçimin kazananı HDP ise en büyük kaybedeni de Recep Tayyip ERDOĞAN oldu. Erdoğan milletvekilliği seçimlerini, kendisi için adeta bir referanduma çevirmişti.  Bu seçimden zaferle çıkması, “başkanlık yolunun tamamen açılması” demekti. Bunu şansa bırakmak istemeyen ERDOĞAN, ettiği Cumhurbaşkanlığı yeminine sadık kalmayarak, AKP’ye oy istemek için toplu açılış adı altında seçim mitingleri yaptı. Özellikle muhafazakâr Kürt oylarını koruyabilmek için, elinde Kürtçe mealli Kuran’la meydan meydan dolaştı. Kürt illerinde din propagandası yaparken, batıda MHP’ye kaçacak oyları kurtarmak için “Kürt sorunu diye bir sorun olmadığını” ilan etti, Dolmabahçe’de oluşturulan mutabakatı tanımadığını söyledi.

“400 milletvekilini verin, bu iş huzur içinde çözülsün” diyen ERDOĞAN, şu günlerde en huzursuz günlerini geçiriyor. Çünkü Haziran ayı artık ERDOĞAN için kâbus ayı olmuş durumda. Haziran ayı ERDOĞAN’a yaramıyor. Mutlak iktidarı 2013 Haziran isyanıyla sarsılan ERDOĞAN, ikinci büyük darbeyi de 7 Haziran seçiminde yaşamış oldu. Şimdilik başkanlık hayali başka bir bahara kalmış durumda. Ama tamamen bitmiş değil.

Seçimler bitti ama şimdi de sistemin nasıl yürütüleceği meselesi ortada duruyor. Öncelikle, AKP tek başına iktidar olamayacağı için, bir koalisyon kurulması  ihtimali belirmiş durumda. Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Cumhurbaşkanlığı sınırları içine hapsedilerek, AKP’nin direksiyonuna yeni biri geçirilerek, süreç yürütülmek istenecektir.  Seçimler AKP’nin ve özellikle ERDOĞAN’nın 13 yıllık baskıcı totaliter düzeninin ardından bir rahatlama yaratabilir. Buna karşı dikkatli olmak gerekir, kurulacak koalisyonlarla sistem yeniden restore edilmek istenecektir.  Ancak ERDOĞAN kolay kolay geri çekilmeyecektir. Sonuna kadar azınlık iktidarı kurulması gibi seçenekleri de değerlendirecek olan AKP, en az hasarla çıkacağı bir erken seçimi bile zorlayabilir. Özellikle, ülkede hükümet kurulamaması ve olası ekonomik çalkantılar erken seçime giderken önemli bir argüman olarak kullanılarak, seçimden yeniden güçlenerek çıkmak isteyecektir.  Seçim süreci boyunca patlatılan bombalar, mitinglerde bile kitlesel katliam provaları, iktidar için neler yapılacağının bir göstergesidir.  İktidardan düşmemek için her türlü seçeneği deneyecekler.

AKP’nin geriletilmesi ve ERDOĞAN’nın başkanlık hayatının çökertilmesi  elbette büyük bir başarı ve moral üstünlüğüdür. Ama bu bir rehavete yol açmamalıdır. 13 yıllık AKP düzeninin yarattığı yağmacı, talan düzeninin kendini restore etmesine müsaade edilmemelidir. Toplumu korkutmaya çalıştıkları ekonomik kriz meselesi, tamamen kendilerinin eseridir. 17-25 Aralık’ta ortaya dökülenler, kurdukları mafyavari ekonomik düzenin nasıl işlediğini herkese göstermiştir. 13 yıl boyunca kurdukları yağmacı ekonomik düzen, AKP tek başına iktidar olsa da çökmeye mahkûmdu.

AKP’ye şimdi bir darbe vuruldu ama nihai darbe vurulmadan sorun çözülmeyecek.  Nihai darbeyi vururken, yerine konacak şey Gezi’nin, Haziran isyanının izinde devrimci bir seçenek olmalıdır.