1 Haziran 2023 Perşembe

DOĞRU TEDAVİ İÇİN DOĞRU TEŞHİS GEREKİR.


Seçimler bir kere daha AKP’nin galibiyetiyle sonuçlandı. Haliyle muhalefet bloğunda büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı yaşanıyor. Herkes kendine "neden böyle oldu?" diye soruyor. Gerçekten neden böyle oldu? Bu kadar elverişli şartlar varken neden seçim kazanılamadı?


Tabi ilk cevap haliyle aday üzerine oluyor. Oysa adaydan çok adayın ve muhalefetin neyi yapıp yapmadığına odaklanılırsa "neden böyle oldu?" sorusuna doğru cevap bulabiliriz. Öncelikle doğru tedavi için doğru teşhisi koymalıyız. Bu nedenle önce kendimizi AKP kazanmadı yalanından bir kurtaralım. Evet, AKP kazandı ama nasıl kazandı, onun kazanmasına neler yol açtı ona bakalım.

1. AKP’nin bunca krize ve olaya rağmen kazanmasının baş nedeni özellikle meclis muhalefetinin uyguladığı toplumu sokaktan uzak tutma ve sandığa mahkum etme stratejisidir. Bu strateji maalesef Gezi İsyanının ardından sistematik şekilde yürütülmektedir. "Aman sokağa çıkmayın AKP’ye yarar, aman buna itiraz etmeyin AKP mağduru oynar" gibi akla ziyan stratejiler toplumu sandığı bekleyen muhalefet olmayı sadece beş yılda bir oy vermek sanan insan yığınlarına çevirmiştir. Anayasaya göre aday olmaması gereken Erdoğan’a sırf mağduru oynamasın diye göz yumuldu. SOL Parti, TİP ve bir miktarda İYİP dışında itiraz eden olmadı. Öncesinde "AKP’ye koz vermeyelim" diye dokunulmazlık oylamasında Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz dendi. Topluma sürekli “diktatörü sandıkta göndereceğiz" diye yalan umutlar pompalandı. 

Benim gibi 40 yaş kuşağı çok iyi hatırlayacaktır. AKP’nin ilk iktidar olduğu 2002 seçimleri öncesi yükselen toplumsal muhalefet, işçi, esnaf ve memur eylemleri öğrenci hareketleri DSP-MHP-ANAP iktidarını gerileten asıl unsurlardı. AKP’nin ileri demokrasi maskesini söküp atan onun gerçek otoriter yüzünü ortaya çıkaran da Gezi İsyanı olmuştu. Demek ki sokak sandıktan daha güçlü bir muhalefet aracı. Eğer bu aracı doğru kullanırsanız sürekli sağa dönmek zorunda kalmazsınız, toplum kendi yüzünü sola çevirir.

2. Diğer önemli bir yanlış AKP’yi sıradan bir parti sanmak. Özellikle yaşanan pandemi, ekonomik kriz ve depremin ardından AKP’nin DSP gibi bir anda çözüleceği sanılıyordu. Oysa AKP 21 yıldır iktidarda kendisi devlet olmuş bir parti. Seçimi kaybetseydi bile çok ufak bir farkla kaybedecekti. Muhtemelen 2019 İstanbul seçimleri gibi bir sonuç olacaktı. Öyle bile olsa AKP devlet içinde kadrolaşması, bürokrasi aygıtı içindeki örgütlenmesiyle mevcut iktidara büyük bir direnç gösterecekti. Herkes "nasıl oluyor da AKP anketlerde yüzde 40’dan aşağı düşmüyor" diye soruyordu. Aslında bu bir bilinmezlik değildi. AKP sosyal yardım ağıyla yoksulluğu yönetiyor ve yoksulları kendine mecbur bırakıyordu. Bugün 15 Milyon kişi sosyal yardım alıyor. Bu rakamın içinde büyük bir bölüm de hiçbir üretim ilişkisi içinde değil ve sadece sosyal yardımla geçiniyor. Bugün sadece bu kitlenin AKP’ye oy vermesi bile yeter. Ayrıca AKP son bir yıldır Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri eliyle yardım verdiği tüm aileleri birebir dolaşıyor. Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü birçok ilde AKP İl Başkanlıklarına bağlı desek yanılmış olmayız.

3. Ekonomik krizi doğru tahlil edememek. Türkiye ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor bu bir gerçek. Ama kriz tüm ülke sathına yayılmış bir kriz değil. Ekonomik kriz daha çok büyükşehirlerde yaşayan insanlarımızı etkiliyor. Antalya’da küçücük bir eve 10 bin lira kira ödeyen bir yurttaşla Yozgat’ta 2 bin lira kira veren yurttaş aynı krizi yaşamıyor. Yukarıda değindiğimiz sosyal yardım mekanizmaları ve başka etmenlerle büyükşehir dışında kalan alanlar krizi nispeten daha hafif yaşıyor. Haliyle de iktidardan tam anlamıyla ümidini kesmiyor. Buna rağmen kriz seçime etki etmemiş değil, etki etti. Krizi en çok yaşayan metropol illerde AKP ciddi oy kaybetti ve birinci parti olamadı.

4. Twitter aldatmacası. Muhalefet toplumu sokaktan çekerek adeta sosyal medyaya mahkum etti. Sokakta hak arayamayan yurttaş sesini ancak twitterdan duyurur hale geldi. Ancak bu da bir yanılsamaydı. Bugün sosyal medya etkin bir güç olsa da toplumun büyük bir çoğunluğu halen geleneksel olarak televizyon izleyicisi. Toplumun yüzde 15’ine tekabül eden bir kitle twitter kullanıyor. Ancak muhalefet bütün bir toplum twitter kullanıyormuş gibi hareket ediyor. Diyeceksiniz ki televizyonlar tamamen iktidarın kontrolünde. Evet doğru. Ama sosyal medyada sadece twitterdan ibaret değil. Maalesef muhalefet twitter dışındaki hiçbir sosyal medya platformunda da güçlü değil. Haliyle twitterda anlattığınız twitterda kalıyor hatta çoğu zaman AKP’li troller tarafından boğulduğu için anlatmak istediğiniz kendi kitlenize bile geçmiyor. Hal böyle olunca AKP yalanla ve montaj videolarla halkı bir güzel manipüle edebiliyor. O nedenle aday Kılıçdaroğlu değil de başkası olsaydı da aynı şeyler yapılacaktı. Kılıçdaroğlu gibi akçeli işleri olmayan birine bunu yapanların diğer aday olacaklara neler yapacağını varın siz düşünün.


Daha birçok gerekçe ve şey yazılabilir ve yazılacak. Uzun süre daha tartışılacaktır. Ama bu seçimin en büyük dersi toplumu siyasallaştırmadan, siyaseti toplusallaştırmadan başarılı olunamayacağıdır. Bundan da ders alınmazsa beş yıl sonra karşımızda bir sandık bile göremeyebiliriz. Artık halkı kandırmayı bıraksınlar. Seçimle gönderilmiş bir “diktatör” dünya üzerinde yoktur. Halen süren ekonomik krizin Erdoğan’ın ayağına dolanacağı ve erken seçime gidileceği konuşuluyor. Ya krizden çıkarsa ne yapacaksınız? Halen yanlış kurtarıcılara bel bağlanıyor. Artık hatalarımızdan ders çıkaralım ve yolumuza öyle devam edelim. 


Sosyalistler olarak toplumun nefes alması, önüne yeni bir yol açılması için hiçbir şey beklemeden büyük bir fedakarlıklar yaptık. Ancak son kertede bizde bu yenilgiye ortağız.

Şimdi bize düşen yılgınlığın teorisini yapmak değil, toplumun üzerine çöken bu karanlığı ve yılgınlığı dağıtacak, halka gerçek kurtuluşun düzen muhalefetinde değil bizlerde olduğunu gösterecek yeni bir yol açma zamanı.