Türkiye’de “asrın yolsuzluğu” diyebileceğimiz
olaylar yaşanıyor. Son günlerde ortaya çıkan, Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN ve
oğlu Bilal ERDOĞAN arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtları, yaşanan
yolsuzluk olaylarının boyutlarını göz önüne seriyor. Dönen paraların meblağı,
dudak uçuklatıyor. Paraları “sıfırlamak” günler alıyor. Tüm bu yaşananlar, bırakın demokratik
rejimleri, baskı rejimlerinde bile istifayı gerektirirken, Başbakanın kılı bile
kıpırdamıyor. O istifa etmek yerine, iktidarını güçlendirecek, yeni
yolsuzlukların açığa çıkmasını engelleyecek, yasaları çıkarmayı sürdürüyor.
İnternet yasası, MİT yasası, HSYK… Hep bunun için.
Başbakan sadece yasa çıkarmakla
kalmıyor, üzerindeki baskıyı kırmak için geçmişe muhalefet ederek, bu işleri
geçiştirmeye çalışıyor. İşi o kadar abarttı ki artık 1940’lı 1960’lı yıllara
saydırıyor. Bunun son örneğine, Uşak’ta tanık olduk. Başbakan burada, 1960
yılında Eskişehir sıkıyönetim komutanlığının yayınladığı bir tebliği
gösterdi. Başbakan bu yöntemi kullanmayı
seviyor. Ne zaman bir eleştiri gelse, eski dönemlerden bir belgeyi çıkarıyor,
başlıyor veryansın etmeye. Özellikle de Demokrat Parti ve Adnan MENDERES
üzerinden sürekli bir mağduriyet üretmeye çalışıyor. Adnan MENDERES’ten bir
demokrasi şampiyonu yaratmaya çalışıyor. Başbakan ve Adnan MENDERES arasında
benzerlik herhangi bir mağduriyet üzerinden değil, ikisinin anti demokratlığı
ve diktatöryal eğilimleri üzerinden kurulabilir. Dönüp o günlere bakın, sadece
Demokrat Parti yerine AKP, Adnan Menderes yerine Recep Tayyip ERDOĞAN yazın her
şeyin ne kadar birbirine benzediğini göreceksiniz.
Başbakan bugün kendi yolsuzluklarını
kapatmak için; “paralel yapı”, “darbe” vs diyerek, bir istiklal mücadelesi
başlattığını söylüyor. Tıpkı Adnan MENDERES’in “vatan cephesi” gibi. O da
muhalefeti darbecilikle itham edip, onlara karşı “vatanseverleri harekete
geçiriyoruz” diyerek vatan cephesini kurmuştu.
Bugün nasıl basın iktidarın yoğun
baskısı altındaysa, Demokrat Parti dönemi de çok farklı değildi. Belki o gün
“Alo Fatih” yoktu ama basın üzerinde koyu bir sansür baskısı vardı. Ardı ardına yasalar çıkarılıyor, bugün olduğu
gibi gazeteciler hapishaneleri dolduruyordu. Gazeteler adeta devlet tarafından idare edilir
hale gelmişti. Yandaş olmayan basına her türlü baskı reva görülüyordu.
Bugün nasıl toplum üzerinde baskı
uygulanıyorsa, o dönemde de aynı şekilde uygulanıyordu. Muhalefet partilerinin,
sivil toplum örgütlerinin miting yapması, gösteri yapması iktidar eliyle
yasaklanıyor, gösteri yapanlar polis zoruyla, polisin yetmediği yerde asker
zoruyla dağıtılıyordu. Polis o günde iktidarın emrindeydi. Yeni yetki
kanunlarıyla devlet içinde “paralel” yapılar oluşturuluyor, bunlar özel yetkili
mahkemeler gibi hareket ediyordu.
Nasıl bugünün iktidarı Amerikancıydıysa,
Demokrat Parti ve Adnan MENDERES’te o kadar Amerikancıydı. Nato’ya girmek uğruna, binlerce vatan evladı,
Kore’de, Amerikan çıkarları için ölüme gönderildi.
Bugün ki yolsuzluk olaylarının
aynıları, o döneminde vazgeçilmeziydi. O
zaman da yolsuzluk yüzünden bütün bir kabine istifa etmek zorunda kaldı. Bugün
birkaç bakan, o da istemeyerek, istifa ettiler. O zaman da “Adnan MENDERES
zorda kalmasın” diye kabine istifa ediyordu, bugün de Başbakan “elimi
rahatlatın” diye bakanları istifa ettiriyor.
Bugün nasıl cemaatler devlet eliyle
palazlandırılıyorsa, o gün de cemaatler devlet eliyle palazlandırılıyor,
aydınlanmanın tüm kurumları tasfiye ediliyordu.
Tabi bir de o dönemin Celal BAYAR’ı
var ki, o da Abdullah GÜL gibi bağımsız bir Cumhurbaşkanı değil, Demokrat Parti’nin
bakanı gibi çalışıyordu.
İşte Başbakanın sürekli kendisiyle
benzerlik kurduğu, Demokrat Parti iktidarı ve Başbakan Menderes döneminin kısa
özeti. Ortada bir mağduriyet benzerliği
yok, tek adam ve diktatörlük hevesi ve benzerliği var. Başbakan o günlere
atıfla ve mağdur edebiyatıyla belki günü kurtarabilir ama güneşi balçıkla
sıvayamaz. Artık iktidarı liğme liğme dökülüyor. Artık kendisi ve iktidarının
sıfırlanma vaktinin geldiğinin farkında.
Tüm baskı yasalarına ve saldırılarına rağmen, bu halk AKP’yi
sıfırlayacak.
Not: Başbakanın geçmişe muhalefeti tamam da iktidarı liğme
liğme dökülürken, bunca yolsuzluk ayyuka çıkmışken, muhalefetin geçmişine
muhalefet eden HDP’ye ne demeli bilemedim. “İSKİ’de CHP’yi sıfırlayacağız”
pankartı hangi aklın ürünü bilemiyorum. İstanbul’un yönetimine talip olup,
yirmi yıldır İstanbul’u idare eden ve talan eden zihniyetin yolsuzluk düzenine
karşı mücadele etmek yerine, yirmi yıl önce yaşanmış ve yargılanmış bir olayla
mücadele etmenin yanlışlığını anlayacaklarını umut edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder