17 Aralık’ta başlayan AKP cemaat savaşı aynı şiddetle
sürüyor. Taraflar karşılıklı suçlama ve karalamalarla birbirini yemeyi
sürdürüyor. Başbakan Salı gün ki grup
toplantısında cemaati ihanet şebekesi olmakla suçlayarak onları “Haşhaşiler”e
benzetti. Bu konuşmanın ardından cemaatin vakfı olan Gazeteciler ve Yazarlar
Vakfı da bir “grup toplantısı” yaparak “Haşhaşi” benzetmesine tepki gösterdi.
Cemaat bu benzetmeye neden bu kadar öfkelendi. Başbakanın bu benzetmeyi
yapmasının, cemaatin de bu benzetmeye bu kadar kızmasında zihinlerinin
arkasında yatan Alevi düşmanlığı olduğu kadar “Haşhaşiler” denilen Hasan Sabbah
ve onun fedailerinin zalimin zulmüne boyun eğmeme geleneği vardır.
Birçoğumuz ilk olarak; ortaokul tarih kitaplarıyla
tanışmışızdır Hasan Sabbah’la. Selçuklu tarihi öğretilirken onun otoritesine
baş kaldıran adamlarına haşhaş içererek efsunlayan çete reisi olarak anlatılır.
Birçok tarih öğretisi gibi bu da yalandır. Peki, kimdir bu Hasan Sabbah ve
fedaileri.
İran’ın Kum kentinde doğan Hasan Sabbah Yemen kökenli Küfe’li
bir Araptır. 17 yaşına kadar On iki
İmancı Şii eğitimi almış ancak daha sonra İsmaili davasına katılmıştır.
Kendisini bu davaya adamıştır. İsmaili Aleviliği inanç
öğretisini* daha da geliştirerek ,onun özünde ki özgürlükçü,barışçıl, eşitlik
ve paylaşım temeli üzerinde kurduğu Alamut Devleti 167 yıl sürmüştür. Pamir’den
Güneydoğu Akdeniz kıyılarına Filistin’e kadar uzanan geniş Ortadoğu coğrafyası
içinde 300’e ulaştığı söylenen Dai’lerin** yönetiminde bulunan ortaklaşa çalışıp kazanarak, ortak
kazanda aş yenilen ve özel mülkiyetin olmadığı kale yerleşim birimleri Dar- ül
Hicra’lardan*** oluşan bir devletti. Alamut Nizari İsmaili Devleti tam
anlamıyla bir Sosyalist Federe Cumhuriyetti.
Selçukludan günümüze hem Başbakanın hem de cemaatin nefret
ettiği şey, Hasan Sabbah’ın eşitlikçi, paylaşımcı ve özgürlükçü düşüncesinin
bin yıllardır bu topraklarda yaşamaya devam etmesidir. Bir birlerine
saldırırken bile bu düşünceden ala bildiğine nefret etmektedirler.
Peki, Hassan Sabbah ve fedailerine neden “Haşhaşiler”
denmektedir bu karalama neden yapılmaktadır. Kendi iktidar çıkarı için
İslamiyet istediği gibi eğip buken Abbasi halifeleri ve onun askeri gücü
olmakta bir sakınca görmeyen Selçuklu hükümdarları; Hasan Sabbah ve onun eşitlik, özgürlük ve
adalet temelinde ki düşüncesine savaş açmışlardı. Bu düşünceyi ortadan kaldırmak için ardı sıra
büyük saldırılar düzenliyorlardı. Bu saldırılara karşı İsmaililer kendilerini
korumak için bir savaş gerillası oluşturdular.
Kendilerine yönelik saldırılara karşı koymanın yanında ayaklanma ve
karışıklık çıkarma ve bunları önleme eğitimi almış birer fedai
ordusuydular. Fedailer üzerinde bir
kuşakla bağlanan beyaz bir giysi, ayaklarında kırmızı çizme, başlarında ise
kırmızı başlıklar bulunuyordu. Hançeri kurbanın göğsüne ne zaman ve nerede
yerleştirecekleri konusunda dikkatli bir eğitime ek olarak onlara dil
öğretiliyor; kıyafet değiştirme ve askerler, tacir ve keşişlerin yaşam tarzları
gibi alanlarda yetiştiriliyor ve görevlerini uygularken onların her birini
taklit ve temsil etmeye hazır duruma getiriliyordu.
İşte bu feda etme olgusu o günün egemenlerinden bu günün
egemenlerine kadar teröristlik olarak tanımlandı. Fedailer bir terör alayı
değil kendilerine karşı baskı uygulayan ve yaşamlarını tehdit eden düşmana
karşı yaşam mücadelesi veriyorlardı.
Fedailerin Hasan Sabbah tarafından efsunlandığı, haşhaş içirilerek sahte cennet vaadiyle
kandırıldıkları anlatıp duruldu. Bu hikâyeyi batıya aktaranın Marco Polo olduğu
düşünülmektedir. Marco Polo’nun Moğollar tarafından yakılıp yıkılan Alamut
Kalesi’ni ziyaret ettiği ve orada yöre ahalisinden ve Moğollardan duyduğu yalan
yanlış bilgileri kendi hayal dünyasıyla yorumladığı anlaşılıyor. Ayrıca 12 yy. Da İsmaililerle temas kuran ve
onlarla savaşan Haçlılar, İsmaillerin savaşta ki cesareti ve korkusuzlukları
karşısında fazlasıyla etkilenmişlerdi. Bunun üzerine onların savaşa girmeden
önce haşhaş kullandıkları propagandasını yaydılar. Batılı gezginler ve İsmaililerle
temas kuranlar onların adanmışlığını görmek ve araştırmak yerine anlatılan
efsanelere ve kendi hayal dünyalarında yaratılarına inanarak gördüklerini
batıya taşıdılar.
İsmailileri ve Hasan Sabbah’ı anlatan bir başka kaynak ise
Ata Malik Cuveyni’nin tarihidir. İflah olmaz bir İsmaili düşmanı olan Cuveyni
İsmaili inanç geleneklerini çarpıtmıştır. Moğol’lara Alamut Kalesi’nin yakılıp
yıkılmasını öğütleyende odur. Alamut Kalesi’nde bulunan ve içinde 200 bin cilt
kitap olduğu söylenen kütüphaneyi inceleme yaptıktan sonra yaktıranda o dur.
Hakkında bir çok efsane uydurulan Hasan Sabbah 1124 yılında
hayata veda etmiştir. Hasan Sabbah’ın ölümünden 132 yıl sonra Alamut Kalesi ve
kurduğu devlet Moğollar tarafından yıkılmıştır. Ancak Hasan Sabbah’ın zalimin
zulmüne boyun eğmeme geleneği o günden bu güne halen bu coğrafya da
yaşamaktadır. İşte egemenleri asıl çıldırtan budur. Ne yaparlarsa yapsınlar
hangi zorbalığa yalana başvursalar, eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik
içinde bir dünya umudunu kıramıyorlar. Bu uğurda mücadele eden gözünü kırpmadan
bu idealler uğruna yaşamını feda edenleri anlamıyorlar. Çünkü onların
geleneğinde feda etme yok, pusu kurma var şantaj var. Şimdi bildikleri bu
yöntemle birbirlerini yiyorlar. Onlar bu kirli düzeni kim sürdürecek kavgası
verirken bizde daha adil daha özgür bir dünya mücadelesini sürdürmeye devam
edeceğiz.
*Bu yazı
için İsmail Kaygusuz’un Nizari İsmaili
Devletinin Kurucu HASAN SABBAH VE ALAMUT öğretisi, tarihi ve felsefesi Kitabından
yararlanılmıştır.
**öğrenci
mürid olanlar, yoldaş arkadaş
***
Göçmenler evi-göçmenler yurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder