30
Mart Mahalli İdareler Seçimi dün yapıldı. YSK henüz kesin sonuçları yayınlamadı
ama AKP yüzde 43-45 aralığında bir oy oranına ulaştı. 2011 genel seçimlerine
göre kısmı bir gerileme görülürken, 2009 yerel seçimlerine göreyse oylarını
artırarak çıktı. Seçimler üzerine daha çok değerlendirme yapılacaktır. Şimdi
kısaca bir durum değerlendirmesi yapmakta fayda var.
Bu
seçim sonuçları gösteriyor ki, 17
Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk olayları halkımızın bir kısmı için bir anlam
ifade etmemiş. Elbette toplumsal hayata bakınca, “nasıl olur da bir toplumun
yarıya yakını, bu yolsuzluklara seyirci kalır, bu nasıl bir çürümüşlüktür?”diye
düşünebiliriz. Toplumun bu yapısına
şaşıranlar olabilir ama ülkemizin son otuz yılda yaşadığı değişim ve dönüşüme
bakınca, toplumun nasıl da genetiğiyle oynandığını daha iyi anlayabiliriz. 12
Eylül eliyle gerçekleşen sadece solun geriletilmesi değil, solun topluma
kazandırdığı dayanışma, yârin yanağından gayrı her yerde ve her şeyde paylaşım
duygusu yok edildi. Bunun yerine köşeyi
dönmecilik, bireyselcilik ve kestirmeden zengin olma hayalleri topluma nüfus
etti. 12 Eylül sonrasını yaşayanlar hatırlarlar, bir anda mantar gibi bitiveren
bankerlerle halktan milyonlarca lira toplanmış, bu paralar bir gecede
buharlaşmış, binlerce insan bir gecede fakirleşmişti. İşte bu anlayış
devletinde asli politikası olmuş, azgın bir neoliberal politikayla kamunun
tasfiyesine başlanmıştı. Yoksullaşan
halk, cemaat ve tarikatların insafına terk edildi. Yoksul mahalleler, siyasal İslamcıların
kaleleri haline dönüştü. Vakıflar, dernekler, belediyeler eliyle bu mahallelerde
sürdürülebilir bir yoksulluk inşa edildi. 80’li yılların meşhur bankerlik
olaylarına benzer İslamcıların kar paylı sistemleri, 90’lı yıllarda mantar gibi
bitmeye başladı. Kar paylı sistemle binlerce insan dolandırıldı, emekleri, alın
terleri çalındı. Bunun balonu da bankerler olayı gibi patlasa da toplumu bir ağ
gibi sarmış olan cemaat-tarikat ağı ve onun toplum üzerindeki etkisi
kırılamadı. 2002 yılında AKP’nin iktidara gelişiyle bu mekanizma devlet eliyle
güçlendirildi ve halen sürdürülüyor.
Bu
girizgâh biraz uzun gelmiş olabilir, “ne var bunda, bunları zaten biliyoruz”
diyebilirsiniz. Ama asıl can alıcı nokta burası: Tüm bu olumsuzluklara rağmen,
halk bu yapının çemberi dışına çıkmış değil.
AKP tüm bu yaşananların sonucunda, halen bugün yoksulların ve büyük
emekçi kesimlerin oyunu alıyor. Sınıfsal olarak solun, sosyalistlerin yanında
durması gereken kesimler, bizim yanımızda değil. Halkın büyük bir kesimi için belirleyici
olan yolsuzluk olayları değil, kendi yoksulluğunu bir nebze törpüleyen sosyal
ağın kaybolmaması. O ağ da iktidar eliyle ya da cemaat ve vakıflar eliyle halen
sürdürülüyor. Bunun üzerine bir de bu kesimler üzerinde ve taşrada ağır bir muhafazakârlık
baskısı hâkim durumda. Zaten mevcut gücüyle AKP’nin bir anda gerilemesi ve
çözülmesi mümkün değil. Bugün, devletin kendisi olmuş bir partiden bahsediyoruz. İktidarı o kadar kolay terk etmeyecektir.
Bütün imkânlarını seferber edecektir.
Bu
seçim sonuçlarına bakarak bu toplumu, üstten bakan bir yaklaşımla tu-kaka ilan
edemeyiz. Tüm bu çürümüşlüğü, tüm bu
pisliği ancak devrimin temizleyeceğini biliyoruz. Ama devrim, bilgisayarda
oynanan bir strateji oyunu değil.
Örgütlenmeden, halka nüfus etmeden kazanılamaz. Seçimden seçime yapılan
çalışmalarla yapamayız. Tüm bu
çürümüşlüğü ancak gerçek ve sayıcı bir örgütlenmeyle aşabiliriz. Sadece
örgütlenme yetmez, toplumun kaybettiği dayanışma ve paylaşma duygularını
yeniden bu topluma kazandırmalıyız. Yeni bir insan tipi de yaratmalıyız. Seçim
sonuçlarından sonra, özellikle sosyal medyada yayılan “hani gezi ruhu, nerede?”
gibi söylemlere bakmayın. Tam da dediğim şey gezi direnişinin içinde. Paylaşım,
dayanışma, direniş, her şeye rağmen umudunu kaybetmeme… Bunun için gerekli olan
şey hayatın tam ortasında; sokakta, mahallede, okulda, iş yerinde, hayatın her
alanında olmaktan geçiyor. Çürümüşlüğe,
yozlaşmaya karşı kendi değerlerimizle direnmekten geçiyor. Artık bahanelerin arkasına sığınma lüksümüz
yok. Otuz yıl önce kaybettiklerimizi, şimdi tırnaklarımızla kazıyarak geri
alacağız. Mahalle mahalle, köy köy, sokak sokak… Gücümüzü, kudretimizi
alacağımız yerler orası. Sonuçta
seçimler bitmiş olabilir, ama hayatın her alanında mücadele sürüyor. Halen halk
yoksullaşıyor, kardeşkanı dökmesi için savaşa sürükleniyor, halkın doğası talan
ediliyor. Seçimler bitti, şimdi hayat ve
sokaklar bizi bekliyor.
AKP
de bunu farkında, o yüzden kısa vadede toplumsal muhalefet üzerindeki baskıyı
arttıracaktır. Biz de bu baskıya karşı, sokağın ve direnmenin gücünü
göstereceğiz. Mahir ÇAYAN’ın işaret
ettiği gibi “Onların; bugün büyük görünen güçleri ve imkânları bizlere vız
gelir. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur. Ama kazanacağımız koca bir dünya
vardır…”
Tespitler doğru.. Mahir yolumuzu aydınlatıyor...
YanıtlaSil