27 Mart 2014 Perşembe

Devlette Kontra Yöntemlerde Devamlılık Esastır


17 Aralık yolsuzluk operasyonunun ardından, adeta ses kaydı sağanağına tutulmuş durumdayız.  Her gün yeni bir rezillik ortaya çıkıyor. AKP iktidarı da bu rezilliklerin üstünü örtmek için, seferberlik ilan etmiş durumda. Öyle ki; twitter yasaklanıyor, yerel seçimler bir seferberlik haline dönüştürülerek, istiklal savaşı başlatılıyor. En tehlikeli yöntemse, ülkenin bir savaş bataklığına sokulması.

CHP lideri KILIÇDAROĞLU’nun “duyum aldık” dediği bu ihtimalin, son yayınlanan ses kaydıyla ihtimalden öte bir durum olduğu anlaşıldı. Son kayıt, moda deyimle, adeta “bomba” etkisi yarattı. MİT Müsteşarı, Dışişleri Bakanı, bir Orgeneral ve Müsteşar arasında geçen konuşmalarda, Türkiye’nin Suriye ile bir savaşa nasıl sokulabileceği konuşuluyor. Suriye’ye savaş açmak için çeşitli yöntemler sıralanıyor.  Mevcut koşullar savaş için elverişli değilse, savaşa bahane yaratacak yöntemlerin bizzat Türkiye tarafından yaratılabileceği söyleniyor. MİT Müsteşarı “gerekirse Süleyman Şah türbesini Türkiye olarak bombalarız veya bombalattırabiliriz” diyor.  Yine MİT Müsteşarı “Suriye’ye dört adam gönderip, Türkiye’ye füze attırtabileceğini” söylüyor. Böylece Suriye’ye saldırmanın bahanesi yaratılmış olacak.

İşte bu konuşmalar gündemde bomba etkisi yarattı. Ama biz biliyoruz ki bu kirli yöntemler, devletimiz tarafından kendi halkı için defalarca denenmişti. Kısaca hafızamızı yoklarsak, ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

6-7 Eylül olaylarını hatırlayalım; Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığı yalanıyla, ülkemizdeki Rumlara dönük linç ve yağma olayları yaşanmıştı. Bu olayların üzerine, ülkemizde yaşayan binlerce Rum, ülkelerini terk etmek zorunda kalmıştı. Başbakan’ın “demokrasi şampiyonu” ilan ettiği Adnan Menderes hükümeti, bu olayları aydınların ve solcuların üzerine yıkmaya çalışmış, insanlar suçsuz ve hukuksuz bir şekilde zindanlara atılmıştı. Olaylarla ilişkileri ispatlanamadığı için bu kişiler daha sonra serbest bırakılmışlardı. Yaşanan olayların devlet eliyle tezgâhlandığı, daha sonra Sabri YİRMİBEŞOĞLU tarafından itiraf edilmiştir. Sabri YİRMİBEŞOĞLU, “6-7 Eylül olayları bir Özel Harp işidir. Müthiş bir organizasyondur ve başarıya ulaşmıştır” diyerek işin aslını söylemiştir.

Devlet, bu kontra yöntemleri kullanmayı sürdürmüştür. 1 Mayıs 1977 yılında Taksim’de toplanan yüz binlerin üzerine ateş açılmış, ateş sonucu ve çıkan panikte onlarca kişi hayatını kaybetmiştir. Bu olay da önce Sovyet ve Çin yanlısı sol grupların üzerine yıkılmaya çalışılmış, işin aslının öyle olmadığı daha sonra anlaşılmıştır.  Ama maalesef bugün halen bu işi, “sol içi çatışma” diye halka yutturmaya çalışan solcu artıkları var.

1 Mayıs katliamından sonra da devletin kanlı provokasyonları sürmüştü. Ülkede yükselen sol dalgayı bastırmak, ülkeyi bir darbe ortamına sürüklemek için, sivil faşistlerin de desteğiyle bu yöntemler sürdürülmüştür. Ülkemizde yaşanan Alevi katliamlarında da, bugün Suriye’ye saldırmak için kullanılmak istenen yöntemler kullanılmıştı. Maraş katliamı öncesi, önce bir sinema faşistler tarafından bombalanmış, ardından “solcular camiyi bombaladı” yalanı yayılarak, günlerce süren bir vahşet yaşanmıştı. Aynı yöntem Malatya’da denenmiş, Çorum’da benzer bir katliam solun örgütlülüğü sayesinde engellenmiştir. 

12 Eylül darbesinden sonra, aynı yöntemler Kürt halkı üzerinde sürdürülmüş, devletin sistematik köy yakmaları, kitlesel katliamları PKK yapmış gibi gösterilmiştir.

Görüyoruz ki ülkeye ileri demokrasi getirdiğini iddia eden AKP, devletin kontra yöntemlerinde devamlılığı esas almıştır. Gezi sürecinde ve sonrasında yaptıkları onca provokasyona rağmen iç savaş çıkaramayan AKP, ülkeyi şimdi bu kontra yöntemlerle Suriye ile bir savaşa sokmaya çalışıyor. Başbakan Erdoğan kendi istikbali için, ülkenin yoksul halk çocuklarını bir hiç uğruna ölüme götürmekten çekinmemektedir.

Devletin bu kontra yöntemlerinde devamlılık esas olabilir, ama unutmasınlar ki bu ülkede bir de zalimin zulmüne direnme geleneği vardır.  Kızıldere’den Gezi’ye bu mücadele geleneği sürüyor. Bizler biliyoruz ki kurtuluşumuzun yolu tapelerde değil, Gezi ruhuyla AKP diktatörlüğüne karşı mücadeleden geçiyor.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder