Askeri vesayete karşı mücadele ettiğini
söyleyen iktidar, valilere genelge göndererek toplumsal olaylar karşısında
askerleri göreve çağırma yetkisi veriyor.
Batıda ırkçı faşist gruplarla sokakta
terör estirilirken Kürt illerinde yeniden OHAL günlerine dönülüyor. Sokağa
çıkma yasakları ve yargısız infazlar geri dönmüş durumda.
Sokağa çıkma yasakları ilan edilerek
halka hayat zindan ediliyor. Cizre günlerdir kuşatma altında. Halk sokağa
çıkamıyor ve her yandan kuşatılmış durumda. Sokağa çıkan insanlar,
keskin nişancılar tarafından genç, yaşlı,çoluk çocuk demeden vuruluyor,evler
bombalanıyor.
Halkın oyuyla seçilmiş vekiller, geçici
hükümetin bakanları ilçeye sokulmuyor. İnsanlar dağı taşı yürüyerek aşmaya
çalışıyor.
İnsanlar öldürülen yakınlarının
cenazelerini sokağa çıkma yasağı yüzünden kaldıramıyor. Ölülerin bedenleri
kokmasın diye derin dondurucularda saklanıyor,buz kalıplarıyla soğutulmaya
çalışılıyor.
Oysa savaşın bile bir hukuku, ahlakı
vardır. Savaşta bile ölen insanların gömülmesine müsaade edilir.
Truva filmini izleyenleriniz vardır
muhakkak. Truva’yı işgale gelen Yunan ordusunun en büyük savaşçısı
yarı tanrı Akhileus Truvalı komutan Hektor’u öldürür ve cesedini kaçırır.
Oğlunun cenazesini almaya giden Truva kralı Priamos ve Akhileus arasında şöyle
bir diyalog geçer;
Akhileus: Oğlunun cesedini sana versem
bile yarın yine düşmanımsın.
Priamos: Bu akşam bile düşmanımsın ama
düşmanlar bile birbirine saygılı davranabilir.
Evet, düşmanlar bile birbirine saygılı
davranabilir. Ama maalesef Cizre’de bunu göremiyoruz. Analar babalar
çocuklarının cesedini derin dondurucuda bekletmek zorunda bırakılıyor.
Çocuklarının cansız bedeniyle günlerce
aynı ortamda kalıyorlar. Söyleyin böyle bir acıya kaçınız dayanabilirsiniz
?Kaçınızın akıl sağlığı yerinde kalabilir ?Kaçınız kendinizi bu ülkeye ait
hissede bilirsiniz ?
Hadi diriye hiç saygıları yok ölüye
eziyet etmek neden?
İşte bunlar hep bir sarayın saltanatı
için. 400 vekil uğruna bir arada yaşam koşullarımız parçalanıyor.
1 Kasım’dan sonra değil 400,550 vekil
dahi alsalar bu şartlarda bu kan deryası içinde bu ülkeyi yönetemezler.
Ülkeyi ancak olağanüstü koşullarda tüm
kurumlar devre dışı bırakılarak ve tüm yetkiler tek elde toplanmış şekilde
yönetmek isteyecekler. Onun için de iç savaşı göze almış durumdalar.
O yüzden sokağı ele geçirmek, bizi
sindirmek ve direnemez hale getirmek istiyorlar.
Artık basın açıklamalarıyla tepki
göstereceğimiz günler geride kalmak üzere. Bu faşist ablukaya karşı
ortak bir direniş göstermeliyiz.
Savaşı kimin çıkardığını unutturmadan,
saraya duyulan öfkeyi örgütleyerek, bir arada yaşam iradesine sahip çıkarak
mücadelemizi sürdürmeliyiz.
Tarihin bizi bir kez daha faşizme karşı
örgütlenemediğimiz için yargılamasına müsaade etmeyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder