Mahir
ÇETİN, ülkemizin birçok yerinde, Kürtlere dönük yaşanan linç saldırılarının bir
benzerine maruz kaldı. Onlardan farkı, bu sefer Mahir’in hayatını
kaybetmesiydi. Önceki olayların hepsi “vatandaşların tepkisi” olarak
geçiştirilmiş, kimse bir ceza almamıştı. İşte faşistlere sağlanan bu rahatlık
ve konfor ortamıydı Mahir’in canını alan.
Tüm
ülkedeki linç girişimlerini buraya yazmaya kalksam, sayfalar yetmez. Ama şöyle
Antalya’da yaşanan birkaç örneği hatırlarsak, durumun nasıl
normalleştirildiğini ve linç girişimlerinin nasıl cezasız bırakıldığını daha
iyi görürüz.
Yıl
2007, yer yine Kaş. “Terör” protestosu yapan faşist bir grup, ilçede yaşayan
Kürtlere saldırır. Kürtler dört gün boyunca peş peşe saldırılara maruz
kalırlar. Dokuz Kürt öldüresiye dövülür,
Türk Bayrağını öpmeye zorlanırlar. Kürtler bayrağı öperken, eli sopalı
faşistler de onları sopalarla öldüresiye döver. Olay jandarmaya bildirilir ama
herhangi bir işlem yapılmaz. Olay basına yansıyınca, jandarma yetkilileri
bölgede olay olmadığını savunurlar.
Yıl
2008, Antalya’da 25 Kürt işçinin kaldığı tek katlı eve saldırı olur, eve yanıcı
maddeler atılır. Bu olay daha tam aydınlatılmadan, başka bir saldırı daha
gerçekleştirilir. “Burada PKK’li istemiyoruz” diyerek, saldırıya geçen grup bu
sefer evin içine bir torba dolusu kene atar. İşçiler olayı polise bildirir, ama
polis saldırıyla ilgili hiçbir işlem yapmaz. “Rahatlatıcı” açıklamayı Tarım İl
Müdürü yapar, keneler Kürt işçilere zarar vermemiştir. Saldırganlar zaten
gözaltına bile alınmaz.
Yıl
2009, Yer Kaş’ın Kalkan beldesi. Servet YANIK isimli Kürt yolda yürürken, beş
altı kişilik bir grubun saldırısına uğrar. Grup yol kenarındaki parke taşları
kullanarak, Servet YANIK’ı hastanelik eder. Servet YANIK, saldırganlardan şikâyetçi olur.
Gözaltına alınan saldırganları savcı tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevk
eder, ama mahkemece serbest bırakılırlar.
Yıl
2009, Serik’te seralarda çalışan Kürt işçilere saldırı gerçekleşir. Kürt
işçilerin bulunduğu seralar ve barınaklar taşlanır. Jandarma köye gelir, olay
yatışır, kimse gözaltına alınmaz.
Buraya,
Antalya’da seçim zamanlarında Kürt partilerine, merkezi kampus ve ilçelerdeki
fakültelerde Kürt öğrencilere dönük ırkçı saldırıları da yazmıyorum.
İşte
faşistlere sağlanan bu saldırganlık konforu, bir cana daha mal oldu. 30 kişilik
saldırgan gruptan bir kişi tutuklanmış. Bu kişi, ya yakında serbest bırakılır
ya da Ethem’in katili Ahmet ŞAHBAZ gibi az bir cezayla ödüllendirilir.
Sözde
yeni ama tüm kurumlarıyla ve süren düzeniyle eski olan Türkiye’de değişen bir
şey yok. Sözde barış sürecindeyiz. Kimse süreci, izlenecek yolu bilmiyor. Tek
söylenen, “silahlar sussun, silahlar bırakılsın”. Oysa bu ülkenin ötekisi olan,
silahlı bir gücü olmayan halkların uğradığı katliamların acıları taptaze. Daha
dün, 6-7 Eylül katliamının yıl dönümüydü. Elinde silah olmayan, sırf Rum oldukları,
Ermeni oldukları için iki gün boyunca herkesin gözleri önünde malları
yağmalanan, öldürülen insanların hesabı sorulmadı, “özel harp dairesinin
mükemmel bir işiydi” denip kutsandı.
Silahlar
sussa bile, ötekine tahammülü olmayan, Kürtlerle komşu olmayı bile kendine
yediremeyen milyonlar var bu ülkede. İşte asıl pis olan bu kokuşmuş, faşist
zihniyettir, kimliği yüzünden öldürülen Mahir değil…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder