8 Eylül 2014 Pazartesi

PİS OLAN SİZİN KOKUŞMUŞ, FAŞİST ZİHNİYETİNİZDİR.

Mahir ÇETİN, 3 Eylül günü Antalya’nın Kaş ilçesinde öldürüldü. Ölümü sıradan bir ölüm gibi görüldü, üzerinde bile doğru dürüst durulmadı. Oysa Mahir ÇETİN Antalya’nın Kaş ilçesinde, 30 kişilik faşist bir grup tarafından linç edildi. Faşistler “pis Kürtler” diyerek, Mahir ÇETİN ve kuzenine saldırmış, aldığı darbeler sonucu da Mahir ÇETİN hayatını kaybetmiştir. 

Mahir ÇETİN, ülkemizin birçok yerinde, Kürtlere dönük yaşanan linç saldırılarının bir benzerine maruz kaldı. Onlardan farkı, bu sefer Mahir’in hayatını kaybetmesiydi. Önceki olayların hepsi “vatandaşların tepkisi” olarak geçiştirilmiş, kimse bir ceza almamıştı. İşte faşistlere sağlanan bu rahatlık ve konfor ortamıydı Mahir’in canını alan.

Tüm ülkedeki linç girişimlerini buraya yazmaya kalksam, sayfalar yetmez. Ama şöyle Antalya’da yaşanan birkaç örneği hatırlarsak, durumun nasıl normalleştirildiğini ve linç girişimlerinin nasıl cezasız bırakıldığını daha iyi görürüz.

Yıl 2007, yer yine Kaş. “Terör” protestosu yapan faşist bir grup, ilçede yaşayan Kürtlere saldırır. Kürtler dört gün boyunca peş peşe saldırılara maruz kalırlar.  Dokuz Kürt öldüresiye dövülür, Türk Bayrağını öpmeye zorlanırlar. Kürtler bayrağı öperken, eli sopalı faşistler de onları sopalarla öldüresiye döver. Olay jandarmaya bildirilir ama herhangi bir işlem yapılmaz. Olay basına yansıyınca, jandarma yetkilileri bölgede olay olmadığını savunurlar.

Yıl 2008, Antalya’da 25 Kürt işçinin kaldığı tek katlı eve saldırı olur, eve yanıcı maddeler atılır. Bu olay daha tam aydınlatılmadan, başka bir saldırı daha gerçekleştirilir. “Burada PKK’li istemiyoruz” diyerek, saldırıya geçen grup bu sefer evin içine bir torba dolusu kene atar. İşçiler olayı polise bildirir, ama polis saldırıyla ilgili hiçbir işlem yapmaz. “Rahatlatıcı” açıklamayı Tarım İl Müdürü yapar, keneler Kürt işçilere zarar vermemiştir. Saldırganlar zaten gözaltına bile alınmaz.

Yıl 2009, Yer Kaş’ın Kalkan beldesi. Servet YANIK isimli Kürt yolda yürürken, beş altı kişilik bir grubun saldırısına uğrar. Grup yol kenarındaki parke taşları kullanarak, Servet YANIK’ı hastanelik eder.  Servet YANIK, saldırganlardan şikâyetçi olur. Gözaltına alınan saldırganları savcı tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevk eder, ama mahkemece serbest bırakılırlar.

Yıl 2009, Serik’te seralarda çalışan Kürt işçilere saldırı gerçekleşir. Kürt işçilerin bulunduğu seralar ve barınaklar taşlanır. Jandarma köye gelir, olay yatışır, kimse gözaltına alınmaz.

Buraya, Antalya’da seçim zamanlarında Kürt partilerine, merkezi kampus ve ilçelerdeki fakültelerde Kürt öğrencilere dönük ırkçı saldırıları da yazmıyorum.

İşte faşistlere sağlanan bu saldırganlık konforu, bir cana daha mal oldu. 30 kişilik saldırgan gruptan bir kişi tutuklanmış. Bu kişi, ya yakında serbest bırakılır ya da Ethem’in katili Ahmet ŞAHBAZ gibi az bir cezayla ödüllendirilir.

Sözde yeni ama tüm kurumlarıyla ve süren düzeniyle eski olan Türkiye’de değişen bir şey yok. Sözde barış sürecindeyiz. Kimse süreci, izlenecek yolu bilmiyor. Tek söylenen, “silahlar sussun, silahlar bırakılsın”. Oysa bu ülkenin ötekisi olan, silahlı bir gücü olmayan halkların uğradığı katliamların acıları taptaze. Daha dün, 6-7 Eylül katliamının yıl dönümüydü. Elinde silah olmayan, sırf Rum oldukları, Ermeni oldukları için iki gün boyunca herkesin gözleri önünde malları yağmalanan, öldürülen insanların hesabı sorulmadı, “özel harp dairesinin mükemmel bir işiydi” denip kutsandı.

Silahlar sussa bile, ötekine tahammülü olmayan, Kürtlerle komşu olmayı bile kendine yediremeyen milyonlar var bu ülkede. İşte asıl pis olan bu kokuşmuş, faşist zihniyettir, kimliği yüzünden öldürülen Mahir değil… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder